
LÜBNAN’DAKİ SURİYELİ SIĞINMACILAR
Yazan Kübra Ünlü
12 Mart 2020
ÖZET
2011 yılında Orta Doğu’da çeşitli ülkelerinde baş gösteren ve daha sonra “Arap Baharı” olarak anılacak olan iç karışıklıklar zinciri, mart ayında Suriye’ye sıçradı.2020 yılında, aradan geçen yaklaşık 9 yıla rağmen, Suriye’de hala etkisini sürdüren bu iç karışıklık tüm uluslararası alanı özellikle sığınmacı sorunuyla oldukça meşgul etmiştir.
Suriye’deki iç savaş nedeniyle milyonlarca insan ya ülke içinde yerinden edilmiş ya da başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Suriyelilerin neden olduğu bu göç dalgası ilk başta sınır ülkelerini etkilemiştir. Savaştan kaçan Suriyelilerin sığındığı ülkelerin en fazla bulunduğu ülkeler sıralamasında birinci sırayı Türkiye alırken, ikinci sırada Lübnan yer almıştır. Suriye’de iç savaşın başlamasının ardından uzayan süreçte Lübnan’a gerçekleşen göçün yoğunluğu Lübnan üzerinde çok yönlü olarak olumsuz etkiler yaratmıştır.Bu çalışmada, Suriye iç savaşını takiben dünyanın birçok yerine olduğu gibi Lübnan’a da gerçekleştirilmiş olan sığınmacı akınının etkileri ve Lübnan’ın Suriyeli sığınmacılar için izlediği politikalar ve uygulamalar ele alınacaktır.
GİRİŞ
Suriye iç savaşının başlangıcından bu yana, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün (BMMYK) 2019 yılı verilerine göre, ülkesini terk eden toplamSuriyeli sığınmacı sayısı 5 milyon 625 bin 871[1]. Fakat bunlar kayıt altına alınmış olanlardır ve kayıt dışı göçün varlığını göz ardı etmemek gerekir.Kayıt dışı olanlar da göz önüne alındığında bu sayı fazlasıyla artacaktır.Sığınmacıların çok büyük bir kısmı Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi sınır ülkelerine göç etmiştir.En fazla sığınmacı sayısı Türkiye’de olmakla birlikte nüfusa oranına bakıldığında en büyük oran,nüfusunun %25’ini oluşturan Suriyeli sığınmacılar ile Lübnan’a aittir[2].
Lübnan, 1940’lı yıllarda Arap – İsrail savaşları nedeniyle ülkesine göç etmiş olan 400 bin Filistinli nedeniyle sığınmacı sorununu çok uzun yıllardır yaşayan bir ülke olmuştur[3]. Lübnan içerisinde yaşayan bu Filistinlileri ‘geçici mülteci’ statüsünde kabul etmiş ve bu kişilere vatandaşlık vermemiştir[4]. Daha önce yoğun bir göçe maruz kalmış olan LübnanSuriye’de iç savaşın başlamasının ardından ülkesine gerçekleşen göçü kabul etmekle birlikte bir takım tedbirler almıştır. Ayrıca ülkenin yakın tarihinde yaşanan binlerce insanın hayatını kaybettiği, ekonomik ve sosyolojik açıdan derin yaralar oluşturan 15 yıllık iç savaş deneyimi mültecilere yönelik tedbirlerin alınmasına neden olan ikinci bir etken olmuştur.
LÜBNAN VE SURİYE İLİŞKİLERİ
1943’te Fransız mandasından kurtulup bağımsız olan Lübnan, 1946’da bağımsız olan Suriye tarafından bağımsızlığı uzun süre kabullenilmemiş bir ülkedir. Öyle ki Suriye çok uzun yıllar Lübnan’ı Suriye toprağı saymış ve hatta 1970’li yıllarda Lübnan’ın karşı karşıya kaldığı iç savaşta etkin rol oynamıştır. Suriye uzun yıllar Lübnan’ı kendi topraklarından saymış ve Lübnan’ın bağımsızlığını ancak 1991 yılında tanımıştır[5].
1943’te bağımsız olan Lübnan, dini yapısının giriftliği nedeniyle uzun süre siyasi istikrarı sağlamakta zorlanmış bir ülkedir. Lübnan, 1970’li yıllara kadar pek çok iç savaşla boğuşmuş ve bu iç savaşlar nedeniyle de dış müdahaleye maruz kaldı. 1975 yılına gelindiğinde, Hıristiyan ve Müslüman gruplar arasında bir çatışma patlak vermiş ve bu çatışmaya bir haftalık bir süre sonrasında ateşkes ilanına rağmen durulmadı vekısa sürece iç savaş halini alan bu çatışmada birçok grup etkin rol oynadı[6]:
1) Nasırcı sosyalistler
2) Suriye ve Irak yanlıları olmak üzere ikiye ayrılan Baas’cılar
3) Suriye milliyetçilerinin desteklediği Suriye Halkçı Partisi
4) Marksist-Leninist’ler.
Göründüğü üzere, iç savaşta etkin rol oynayan gruplardan ikisinde Suriye’nin etkisinin vardır. 1976 yılı başlarında çatışmaların iyice artması ve Filistinli milislerin yoğunlaşan faaliyetleri nedeniyle Suriye, iç savaştaki etkinliğini artırma çabasına girmiştir.Suriye iç savaş süresince bir kısım kuvvetini Lübnan’a sokarak, tarafların arasına girmeye ve ateşkes sağlamaya çalışmıştır. Bundaki bir maksadı da, Filistin gerillalarını ve Filistin Kurtuluş Teşkilatını kendi kontrol altına almaktır. 1976 yılının ekim ayına gelindiğinde Lübnan’daki Suriye kuvvetlerinin sayısı 30 bine ulaşmıştır[7].1976 Ekiminde Riyad’da yapılan Arap zirvesinde, Lübnan’da sayıları 30.000’e çıkmış bulunan Suriye kuvvetlerinin Arap Barış Gücü adı ile görev yapması kararlaştırıldı. Yani bu kuvvetler, Suriye’yi değil, bütün Arap ülkelerini temsil etmiş olacaktı. Yapılan Arap Zirvesi’nin ardından Lübnan’daki iç savaş görünürde bitmiş olsa da etkileri 1989 yılına kadar devam etti. Lübnan’ın yaşadığı iç savaş durumu da onu, İsrail’e karşı savunmasız hale getirmişti. İç savaş sürecinde Arap Barış Gücü adıyla Suriye’nin Lübnan’a yerleştirdiği güçler tam anlamıyla bir işgal gücü haline gelmişti.
Lübnan İç Savaşı, ülkeyi Suriye ve İsrail müdahalesine daha açık hale getirmiş ve Güney Lübnan 1982’da başlayarak uzun süre İsrail tarafından işgal edilirken Kuzey Lübnan ise Suriye güçleri tarafından işgal edilmişti.1985 yılında İsrail güçleri, ABD baskısı ve işgalin neden olduğu ekonomik sorunlar nedeniyle Lübnan’daki işgale son verdi. Fakat buna rağmen Suriye güçleri Lübnan’ı terk etmedi. Çünkü Lübnan’da yaşanan çatışmalar durulmak bilmiyor ve Suriye de bu durumu fırsat bilerek bölgeden çıkmıyordu. Bu durum Lübnan’ı Suriye’nin bir eyaleti haline getirdi. Bu durum ise 2005 yılına kadar devam etti[8].
Suriye’nin Lübnan’daki etkinliğin sona ermesi ise Hariri Suikastı nedeniyle olmuştur. Bir dönem Lübnan’da başbakanlık da yapmış olan Refik Hariri, Ağustos 2004’te yapılan anayasa değişikliğiyle Suriye yanlısı Maruni devlet başkanı Emil Lahud’un devlet başkanı seçilmesine tepki olarak Ekim ayında başbakanlık görevinden istifa etmiş ve Suriye karşıtı muhalefetle birlikte hareket etmeye başlamıştı. Hariri, Mayıs 2005’te yapılacak genel seçimlere muhalefetin en güçlü adaylarından bir olarak seçim hazırlığı içerisinde idi ve bu sırada bir suikast sonucu hayatını kaybetti[9]. Suriye, ulusal ve uluslararası geniş bir kitle tarafından Eski Başbakan Sünni lider Refik Hariri suikastının sorumlusu olarak görülünce ve Lübnan topraklarından fiilen çekilmek zorunda kalmıştır. Ancak Hariri’nin ölümünün ardından çok kültürlü bir yapıya sahip olanLübnan, siyaseten iki keskin kutba ayrılmış ve siyasal aktörleri, Suriye karşıtı ve Suriye taraftarı olmak üzere varlık göstermiştir[10]. Bu tarihten sonra da Suriye ve Lübnan arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkiler devam etmiştir. Özellikle ekonomik ilişkiler oldukça ileri seviyede seyretmiştir. Ayrıca, 2011’de iç savaş başlamadan önce 400 bin civarında Suriyeli işçi Lübnan’da istihdam ediliyordu[11].Fakat 2011’de Suriye’de patlak veren kriz ekonomik açıdan Lübnan için var olan kaynakların önünü tıkamış ve ayrıca Suriye krizi nedeniyle bir milyonun üzerinde Suriyelinin de Lübnan’a sığınmasıyla birlikte, sığınmacı meselesi başka hiçbir ülkede olmadığı kadar siyasal yaşamı etkilemeye başlamıştır.
Lübnan ile Suriye arasında çok uzun bir sınır hattı bulunmaktadır. Bu sınır hattı ise Lübnan’ın tek kara ticaret yolunu oluşturur. Ekonomik açıdan bakıldığında, Suriye’deki güvenlik durumu ve sınırların kapatılması, Lübnan’ın tek kara ticaret yolunu kapatmış ve ihracat düşüş göstermiştir[12]. Siyasi açıdan bakıldığında ise, özellikle Lübnan’ın hem askeri hem siyasi kanadı bulunan ve Şii yanlısı siyasi parti olan Hizbullah’ın Suriye iç savaşında etkin rol oynaması Lübnan’daki terör eylemlerinin artmasına neden olmuştur.Ayrıca, Suriye iç savaşı sürecinde Lübnan siyasetinin bu savaş nedeniyle tamamen kilitlenmesi Lübnan’ı dış tehditlere karşı daha kırılgan hale getirmiş, terör eylemlerinin artması da terör kaygısı gün geçtikçe artmıştır.
LÜBNAN’IN SURİYELİ SIĞINMACILAR İÇİN UYGULADIĞI POLİTİKALAR
Suriyelilerin, savaştan kaçmaya başladıklarında, göç edecekleri mekanı seçmelerindeki önemli bir etken coğrafi yakınlık olmuştur. Bu nedenle sayılarının en fazla olduğu ülkeler içinde Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır, Irak gibi ülkeler yer almaktadır. Suriye’den yola çıkan bu göç dalgaları ulaştığı her ülke üzerinde az ya da çok etkiye sebep olmuştur. Göç dalgasının etkilerinin en büyük olduğu ülkeler ise başta Türkiye ve Lübnan olmuştur.
2011’de iç savaşın patlak vermesinin ardından çevre ülkelere sığınan Suriyelilerin büyük bir kısmı daha önce de belirttiğimiz gibi Lübnan’a göçmüştür.Lübnan ise, 1951 Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye taraf değildir ve ülkeye göç eden Suriyelileri resmi olarak “yerinden edilmiş kişiler” olarak tanımlamaktadır. Lübnan, 1950’lerden itibaren tecrübe ettiği Filistinli mülteci sorunu nedeniyle Suriye’den gelenlerin kalıcı olmasının önüne geçmeye çalışmıştır. Suriyeli mültecilerin kalıcı yerleşiminin önlenmesi Lübnan’ın mülteci politikasının temelini oluşturmaktadır[13].
Suriye’den gelen sığınmacıların sayıları çok hızlı bir artış içinde olmuştur.BMMYK’nın 2014 verilerine baktığımızda; 2012’de Lübnan’da 18.000 Suriyeli sığınmacı,2013 itibariyle, 356.000,ve 2014 Nisan ayına gelindiğinde 1 milyon olduğunu görüyoruz. YineBMMYK’nın aktardığına göre, Lübnan’daki BM personelleri 2014 yılında her gün 2.500 yeni sığınmacı kaydediyordu[14]. Sığınmacı sayısındaki bu artış Lübnan nüfusunda bir yılda % 20’lik bir artış meydana getirmiştir. Bu oran 2014 yılına kadar artarak devam etmiştir[15].
Göçün başlangıcından itibaren temkinli bir tavır içinde olan Lübnan, Suriye krizinin ardından ülkesine göç eden Suriyeliler için özellikle kamp kurmamıştır. Hükümetin bu uygulamadaki amacı gettolaşmanın ve dolaylı yoldan kalıcı olmanın önüne geçmek olmuştur. Diğer göç alan ülkelerde olduğu gibi Lübnan halkı ve hükümeti de başlangıçta Suriyeli sığınmacılar konusunda her ne kadar temkinli davransa da ılımlı yaklaşmışlar ve yardım konusunda yapıcı uygulamalar yapmışlardır. Fakatiç savaşın devam etmesi ile ülkeye giren sığınmacı sayısının her geçen yıl artması( Tablo 1.), onlar için yapılan uygulamalarda değişikliğe gidilmesi sonucunu doğurmuştur.

Tablo 1. 2013 – 2016 arası Lübnan’daki Suriyeli sığınmacı sayıları
Suriyelilerin Lübnan’a girişlerine ilişkin var olan ikili anlaşmaları sürdürmek çerçevesindeki tepkisizlik politikası (no-starategypolicy), sığınmacılar için açık sınır politikası olarak yorumlanmış ve ülkedeki sığınmacı sayısı hızla artmaya başlamıştır. Suriyeliler için mülteci statüsünü kullanmak Lübnan’ıntercih etmediği bir uygulama olmuştur[16]. Lübnan, kayıt işlemleri konusunda Türkiye’nin uygulamalarının aksine temkinli davranmış ve bu kayıt işlemlerini de Birleşmiş Milletler ile birlikte yürütmüştür.Suriyelilerin Lübnan’da yasal olarak yaşayabilmeleri için Lübnan Genel Güvenlik Ofisi’ne başvurarak kayıt olmaları gerekmekteydi. Kayıt olmak için kimlik, adres ve Lübnan’a giriş tarihini belirten evraka ve 15 yaşından büyük herkes için kişi başı 200 dolara ihtiyaç vardı. Her yıl yenilenmesi gereken kayıt işlemleri için de bu 200 dolarlık ödeme tekrarlanmakta idi. Lübnan hükümeti, Suriyeliler için herhangi bir kamp kurmama yoluna gitmiş olsa da göç eden Suriyelilerin bir kısmı kendi imkanları ile kamplar kurup buralarda yaşamaya başlamışlardır.Ayrıca Lübnan hükümeti başlangıçta uyguladığı açık kapı politikasını fazla sürdürmemiş ve uygulamaya koyduğu vize ve ikamet politikalarıyla ağırlığını koymaya çalışmıştır[17]. Hükümetin, sığınmacı meselesinde temkinli davranışına bir diğer örnek ise, 2011’den bu yana yaklaşık 50 bin Suriyelinin, BM’nin yerleştirme programına dahil edilerek Almanya, ABD, İsveç ve Fransa gibi ülkelere yerleştirilmiş olmasıdır[18].
Lübnan, ülke içi ekonomisi zayıf bir devlet olması ve Suriye iç savaşından kaynaklanan göç sorununun bütün yükünü tek başına omuzlayamayacağı nedenleriyle, Lübnan’a sığınan Suriyelilerin temel ihtiyaçlarının önemli bir bölümü kendi karşılamaktan ziyade bu konu için BMMYK ve diğer uluslararası kuruluşlarla birlikte STK’lardan edinilen yardımlarla karşılanmasını sağlamıştır[19]. Açıkça belirtmek gerekirse Lübnan’daki Suriyelilerin temel ihtiyaçları için Avrupa Birliği ülkeleri, Kuzey Amerika ülkeleri ve Arap ülkelerinden gelen yardımlar, Suriyeliler için yapılan yardımların %88’ini oluşturmaktadır[20].
Göçün yoğun olarak gerçekleştiği ilk yıllarda, Lübnan’daki Suriyelilerin sağlık hizmeti BMMYK tarafından ücretsiz gerçekleştirilmekteydi. Bununla birlikte Lübnan, Suriyeli sığınmacıların sağlık hizmetleri konusunda oluşturduğu yükten de rahatsız olmuştur. 2013 yılında Lübnan Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre hastanelerde oluşan Suriyeli yoğunluğuna dikkat çekerek, Suriyeli sığınmacıların sağlık sorunlarının halk sağlığı açısından risk oluşturduğunu belirtmiştir[21].Lübnan hükümeti, zamanla sayılarının artması nedeniyle hastalardan iki dolar bakım ücreti almaya başlamıştır. Sığınmacıların, sağlık hizmetlerine ulaşımının zor olması ve ulaşıldığında da ücret gerektiriyor olması burada yaşayan Suriyelilerin Suriye’ye dönmesinde tetikleyici bir rol oynamıştır[22].Öte yandan acil tedavi ihtiyacı olan hastalar için sağlık hizmeti bedelinin %75’i karşılanmaktaydı.
2014 yılına gelindiğinde sayıları 1 milyonu aşmış[23]olan Suriyeli sığınmacıların etkileri Lübnan’da çok boyutlu olarak hissedilmeye başlanmış ve bu nedenle de Eski Lübnan Başbakanı Necip Mikâti konu ile ilgili olarak bir basın toplantısı düzenlediği bir basın toplantısı ile “…Suriyeli mülteci sayısı Lübnan nüfusunun dörtte birine ulaşmış durumda. Bu sebeple komşu ülkelerden ve uluslararası toplumdan Lübnan’ın yükünü hafifletmek için Suriyeli mültecilerin kendi topraklarında barınabileceği güvenli bölgeler oluşturulması için girişimde bulunmasını istiyoruz…” ifadelerini kullanarak Lübnan’ın içinde bulunduğu zor durumu izah etmeye çalışmıştır. Bu olayın ardından, Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı CebranBassil, bir açıklama ile Suriyeli sığınmacıların durumunu bir kriz olarak nitelendirmiş ve bu krizin Lübnan’ın varlığını tehdit ettiğini belirtmiştir[24].
2014’ten itibaren oldukça görünür hale gelmiş olan Suriyeli sığınmacı meselesi nedeniyle ekim ayından itibaren Lübnan hükümeti daha fazla sığınmacı alamayacağını duyurmaya başlamıştır. Bundan sonra Lübnan, yalnızca kadınları ve onların çocuklarını ayrıca acil tıbbi yardıma ihtiyaç duyanları sığınmacı olarak kabul edecekti[25]. 2014 baharına gelindiğinde, toplumsal sorunlar gözle görülür hale gelinceyeni hükümet, daha önce görmezden gelinen gayri resmi sınır geçiş noktalarını kapatarak çalışmalarına başlamıştır. Ekim 2014’te ise hükümet, Suriyeli mültecilere ilişkin politika prensipleri raporunu onaylamış ve Söz konusu rapor, yerinden edilmiş Suriyelilere ilişkin üç ana hedefi kabul etmiştir[26]:
- Suriyelilerin sayısını Lübnan’a erişimlerini sınırlandırarak ve Suriye’ye geri dönmelerini teşvik ederek azaltmak,
- Suriyelilere yönelik güvenlik uygulamaları ve kontrollerini arttırmak,
- Yerel ve ulusal otoritelerin yükünü rahatlatmak
Lübnan hükümeti 2015 Ocak ayına gelindiğinde ise BMMYK sunduğu talep ile kayıt işlemlerini durdurmuş ve göçün önüne geçmeyi amaçlamıştır[27]. Kayıt işlemlerinin durdurulmasının ardından görece azalma meydana gelmiş fakat bununla birlikte kayıt dışılık sorunu artmaya başlamıştır. Ayrıca her yıl yenilenmesi gereken kayıt işlemlerinin gerektirdiği 200 dolarlık ödeme de, ülke içinde kayıtdışı Suriyelilerin artmasına neden olmuştur.2015 yılından itibaren göçü engellemek için yapılan bu uygulama vize şartıyla desteklenmiştir. Lübnan hükümeti Suriye’den gelen sığınmacılarda 2015 yılı itibariyle vize şartı aramaya başlamıştır[28]. İç savaşın başlamasının ardından 4 yıllık bir süre içinde pasaportları olmadan, yalnızca kimlik kullanarak ve herhangi bir şart aranmadan Lübnan’a girebilen Suriyeliler, yapılan bu uygulamaya göre giriş nedenini belirtmek ve bu nedeni ispatlayacak evrak göstermek zorunda kalacaktı. Bu evraklarla Suriyelilere,sınırlı gün sayısı için giriş izni veya geçici ikamet verilecekti. Ayrıca yine bu uygulamayla, turistik gerekçe ile Lübnan’a girmek isteyen Suriyeliler ise otel rezervasyonunu kanıtlayan evrak, bin dolar ve kimliğini ispatlayan belge (nüfus cüzdanı veya pasaport) ibraz etmek zorunda olacaktı ve tedavi amacıyla gelen Suriyelilere de hastaneden aldıkları belgeyi göstermek şartıyla 72 saatlik giriş izni verilecekti[29].
Lübnan hükümetinin 2015 yılında uygulamaya koyduğu ‘vize’ şartı her ne kadar kayıt dışı sorununun tetikleyicisi olsa da aynı zamanda girişlerde de büyük engel teşkil etmiş ve Lübnan içerisindeki Suriyeli sığınmacı sayısının göç yoluyla artmasının önüne geçmiştir[30].
2015 yılında Lübnan Çalışma Bakanlığı’nın, işverenlere Suriyeli birini çalıştırabilmeleri için işin Lübnan vatandaşları tarafından yapılamayacağını açıkça göstermeleri ön koşulunu getirmesi ve böylece Suriyeli sığınmacıların çalışma yolunu tamamen kapatması, hükümetin göçü önlemek amacıyla yürüttüğü politikalardan biri olmuştur[31].
Lübnan, 2015 yılında başlattığı kayıtları durdurma politikasının ardından 2017’den itibaren ülke içinde var olan Suriyelilerin geri dönüşlerinin başlaması için çalışmalara başlamıştır. Konuyla ilgili ülke içinde yürüttüğü politikaların yanı sıra uluslararası alanda da sesini duyurmaya çalışmış ve hem ABD, Rusya, Fransa gibi devletlerden hem de BM gibi uluslararası örgütlerden geri dönüşler için yardım talebinde bulunmuştur. Ayrıca, mevcut Suriye hükümeti ile de işbirliği içerisinde olmuştur.2017-2019 yılları arsında Lübnan Genel Emniyet Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamaya göre, yalnızca kayıtlı 200 bin Suriyeli, Lübnan’ın farklı illerinden kendi vatanlarına dönmüştür[32].
Suriyelilerin ülkelerine geri dönüş sürecinde Lübnan hükümetinin politikalarının yanı sıra Lübnan’da İran destekli Şii hareket Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah, yurtlarına dönmek isteyen Suriyeli sığınmacılara yardım komiteleri kurarak hükümetin bu uygulamasına destek vermiştir[33].
Suriye’de iç savaşın ardından yaşanan göç dalgalarının yoğunluğu tüm dünyanın gündemini oluşturmuş ve bu göçe maruz kalan ülkeler için, sorunları da beraberinde getirmiştir.Sayı açısından bakıldığında Türkiye’den sonra en fazla sığınmacı barındıran ülke konumunda olan Lübnan, aynı zamanda yerel nüfusa olan yoğunluğuaçısından bakıldığında en fazla yoğunluğa sahip olan ülkedir. Lübnan, göçün başladığı ilk yıllardan bu yana gerek BM aracılığıyla gelenleri kayıt altına alarak gerekse, kalıcı olmamaları yönünde politikalar izleyerek geri dönüşleri için belirli uygulamalar yaparak ülkesini bu göç tufanından koruma yoluna gitmiştir.Yapılan bu uygulamalar Suriyeli sığınmacıların Lübnan üzerindeki etkilerini sıfırlamaya yetmemiş fakat minimize etmiştir. Nitekim bir ulusun güvenliğini korumadaki temel amaç sıfırlanamayacağı bilinen tehditlerin etkilerinin minimum maliyetle atlatılmasıdır.
SURİYELİ SIĞINMACILARIN LÜBNAN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Coğrafi yakınlık ve geçmişten gelen sosyo-kültürel/tarihi ilişkiler nedeniyle Lübnan, savaş dolayısıyla göçmek zorunda kalan Suriyeliler için tercih edilebilir bir ülke olmuştur. Sığınmacı yoğunluğun en fazla olduğu Lübnan göçün başladığı andan itibaren karşılaşabileceği etkileri en aza indirgemeye çalışmıştır.Fakat böylesine yoğun, ülkenin yaklaşık dörtte birini oluşturan, bir göç çok boyutlu olarak toplumsal, ekonomik ve siyasi sorunları da beraberinde getirmiştir. Suriye ve Lübnan’ın geçmişten gelen bağlarını ve hem siyasi hem de ekonomik ilişkileri düşünüldüğünde Suriye’den Lübnan’a gelen sığınmacıların ve Suriye iç savaşının Lübnan üzerindeki etkileri diğer ülkelerden farklı özellikler göstermektedir.
Nüfusu neredeyse yarı yarıya Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşan Lübnan 1943 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra yönetimini Hıristiyan başkan ve Müslüman başbakan şeklinde sürdürüyordu[34]. Çok çeşitli dini bir yapıya sahip olan Lübnan’da, ülkede neredeyse kalıcı hale gelmiş olan Filistinliler nedeniyle sahip olduğu bu çeşitlilik dengesi bozulmaya başlamıştı. Zaten bozulmaya başlamış olan bu denge, bir başka Arap toplumun ülkeye yoğun biçimde göçmeye başlamasıyla büyük bir tehdit altında kalmaya başladı. Lübnan’da, yaklaşık % 30 Şii, % 30 Sünni ve % 35 Hıristiyan olmak üzere büyük mezhep grupları arasında bir tür denge mevcuttu. Ancak, Suriyeli sığınmacıların büyük bir çoğunluğunun Sünni olmasıbu dengenin bozulma ihtimalini doğurmuştur. Buradan hareketle, Suriyelilerin Lübnan’a gerçekleştirdiği yoğun göçün, en fazla siyasi çerçevede sorun yarattığı ya da uzun vadede yaratacağı korkusu sonucuna ulaşılabilir.
Suriyeli sığınmacı krizinin diğer ülkelerde meydana getirmediği ve Lübnan’a özel diyerek tabir edebileceğimiz bir etkisi iseSuriye’deki mevcut çatışmanın ortaya çıkardığı mezhepsel ayrılıkların, Maruniler de dâhil olmak üzere özellikle Sünniler ve Şiiler arasında bir gerginlik olarak Lübnan’a sıçrama olasılığıdır[35]. Ayrıca Lübnan’da askeri bir kola da sahip olan Hizbullah siyasi partisinin fiilen Suriye’de rejimin yanında savaşa dahil olması toplumsal ve mezhepsel kutuplaşmayı körüklemiş, ülkede siyasi, sosyal ve ekonomik problemlerin bir çıkmaza sürüklenmesine neden olmuştur[36].Öte yandan, bazı saha raporlarında, Suriyeli mültecilerin de başta Hizbullah olmak üzere Suriye yanlısı rejim gruplarının muhtemel saldırılarından korktuğu belirtilmektedir.
Suriyeli sığınmacıların Lübnan üzerinde yarattığı siyasi etkilerin dışında özellikle değinilmesi gereken bir diğer etki alanı ise ekonomidir.Sığınmacılar Lübnan üzerinde yarattığı ekonomik etkiler Türkiye’de olduğu kadar büyük olmamakla birlikte negatif yönde gerçekleşmiştir. Lübnan Cumhurbaşkanı MişelAvn, 2020 Şubat ayında Fransız bir dergi ‘ValeursActuells’ dergisine verdiği bir demeçte, Suriye’de cereyan eden iç savaşın ve ülkesine sığınan Suriyelilerin Dünya Bankası verilerine göre 25 milyar dolarlık bir kayba neden olduğunu açıklamıştır. Ülkesinin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyı aktaran Avn yıllardan beri yaptığı ‘sığınmacıların geri dönüşlerini sağlama’ çağrısını da yineledi[37].
Göçün başladığı ilk yıllarda, Lübnan hükümeti sığınmacılar meselesiyle ilgili olarak daima BMMYK ile işbirliği içerisinde olmuş ve sığınmacıların giderleri büyük oranda BM, AB, STK ve Kuzey Amerika ülkelerinin sağladığı fonlar tarafından karşılanmıştır. Fakat 2014’e gelindiğinde sayılarının 1 milyonun üstüne çıkmasıyla yapılan yardımlar da yetersiz kalmaya başlamıştır. Ayrıca sığınmacıların tüm giderleri zaten yalnızca bu yardımlarla karşılanmıyordu. Lübnan’ın da devlet bütçesinden yaptığı harcamalar vardı. Ülke, ticaret, turizm ve yatırımlardaki düşüş ve kamu harcamalarındaki artış da dahil olmak üzere Suriye’deki çatışma nedeniyle ciddi ekonomik sorunlara maruz kaldı.Bu ekonomik anlamda ilerleyen negatif etki, sadece Lübnan halkı için değil aynı zamanda Suriyeli sığınmacılar tarafından da yoğun biçimde hissedilmiştir. Suriyelilerin yaklaşık %70’i yoksulluk sınırının altında bir gelirle hayatını sürdürmeye çalışmaktadır[38]. Lübnan hükümetinin sığınmacılar için kamp uygulaması yapmamasının bir sonucu olarak Suriyeliler kendi çadırlarını kurarak resmi olmayan kamplar oluşturmuşlardır. Suriyeli sığınmacıların üçte birinden fazlası, yerel halk için büyük bir ekonomik yük oluşturdukları Bekaa, Akkar ve Baalbek-Hermel vilayetleri gibi Lübnan’ın yoksul bölgelerinde yaşamaktadırlar[39].
Lübnan’da 2014 yılında %20’lerde seyreden işsizlik, 2017 yılının sonunda %46’ya yükselmiş ve kadın işsizliği %60 düzeyinde seyretmeye başlamıştır[40].Suriyeliler, tıpkı Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılarda olduğu gibi, düşük ücretle ve daha uzun süre çalıştıkları için, Lübnanlıların iş bulma imkânları sınırlanmıştır. Bu durum ise ekonomik sıkıntıların yanı sıra toplumsal bir tepkiye de neden olmuştur.Lübnan’da gerçekleşen bu ekonomik gerilemenin tek sebebi olarak Suriyeli sığınmacıları görmek doğru olmayacaktır. Zira hem Lübnan’ın ekonomik büyüklüğü yeterli refah seviyesinde değildir, hem de Suriyeliler dışında ülke içinde farklı ülkelerden gelmiş olanlar da vardır. Ayrıca bölgede var olan karışıklıklar da Lübnan ekonomisinde olumsuz etki yaratmıştır.
Kitlesel olarak meydana gelen göçün toplumsal olarak meydana getirdiği reaksiyonlar elbette yadsınamaz bir gerçektir. Kitlesel göçlerle karşı karşıya kalan ülkelerde, hükümetlerin izledikleri politikalar, ekonomik gerçeklikler vesiyasi olumsuzlukların her birinin toplumda karşılığı olur. Öte yandan gelen nüfusla bir arada yaşayan halkın uzun vadede huzursuzlukları olması çok doğaldır. Nitekim Lübnan’da da Suriyeli sığınmacılar kaynaklı toplumsal huzursuzluklar meydana gelmiştir. Toplumsal tepkilerin oluşmasında en temel etken aslında Suriyelilerin kalıcı olmasının önüne geçmek amacıyla yapılmış olan kamp kurmama uygulamasıdır. Kalıcı olmalarının yanında gettolaşmaların ve radikalleşmelerin de engellenmesi amacıyla yapılmış bu uygulama gelen Suriyelilerin ülkenin çeşitli bölgelerinde halkla iç içe yaşamasına neden olmuştur. Başlarda Lübnan halkı konuyla ilgili tepkili olmasa da sayılarının her geçen gün artması ve bulundukları sürenin uzaması toplumsal bir tepkiye sebep olmuştur.Ayrıca Suriyelilerin yerleşmeyi tercih ettikleri bölgelerin ekonomik seviyelerinin düşük olması da bu tepkinin sebeplerinden biridir. Sığınmacıların ekonomi üzerindeki etkisi, toplumda başlarda hoşgörüyle karşılanan göçün zamanla gergin bir istenilmeyen olgu haline gelmesine neden olmuştur.
Lübnan hükümetinin 2015’te başlattığı kayıtları durdurma uygulaması, kayıtların her yıl yenilenmesi ve bu yenileme işleminin maliyetli olması ülke içindeki kayıt dışı sığınmacı oranını geniş çaplı etkilemiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki; yapılan kayıt işlemleri,tam anlamıyla kayıt dışı girişlerin önüne geçmek için yeterli olmamıştır. Bu durum ise Lübnan içerisinde güvenlik sorunlarını beraberinde getirmiştir. 2016 yılından itibaren ise Lübnan Suriyeli sığınmacılar meselesini ‘ulusal güvenlik’ kapsamında ele almaya başlamıştır. Bu durumun en önemli sebebi ise resmi olmayan kampların IŞİD militanlarının sığınak olarak kullandıkları yerlerden biri haline gelmesi olmuştur[41]. Ayrıca Hizbullah’ın Suriye iç savaşında oynadığı etkin rol de Lübnan’daki terör olaylarında artışa neden olmuştur.Başka bir deyişle, Lübnan teröre ve terör eylemlerine açık bir hale gelmiştir.
Güvenlik sorunlarının altında yalnızca terör sorununun yattığını düşünmek hata olacaktır. Yüksek Yargı Konseyi başkanı Jean Fahed’e göre, Suriyeli sığınmacılar 2016 itibariyle Lübnan hapishane nüfusunun yüzde 27’sini oluşturmuşlardır ve bu tutukluların % 46.3’ü terör suçundan yargılanırken, ger kalan kısmı karmaşık ve farklı birçok suç nedeniyle yargılanmaktadır[42].
Lübnan Cumhurbaşkanı MişelAvn, sığınmacılar meselesini ekonomik, siyasi, toplumsal bir sorun olmasının yanı sıra; Lübnan’ın varlığına tehdit oluşturan bir unsur olarak görmektedir. Bu nedenle de uluslararası alanda bu konuda sık sık görüşlerini dile getirmekte ve özellikle içerisinde barındırdığı Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmeleri konusunda yardım çağrısında bulunmaktadır[43].
SONUÇ
2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaşın dünya kamuoyunda yarattığı en büyük sorun sığınmacı meselesi olmuştur. Özellikle Suriye’ye sınırı bulunan devletler az ya da çok oranda göç sorunundan etkilenmişlerdir. Şüphesiz ki savaşın meydana getirdiği bu büyük sığınmacı yükünün en ağır payını Türkiye ve Lübnan taşımaktadır. Bu ağır yükü taşıma konusunda, Suriyeli sığınmacıların Türkiye ve Lübnan üzerinde yarattığı etkiler büyük oranda benzerlik gösterse de kendilerine has özellikler de taşımaktadırlar.
Lübnan nüfusunun yaklaşık 4’te birini oluşturan Suriyeli sığınmacılar, Lübnan’ı toplumsal, ekonomik, siyasi ve güvenlik alanlarında geriye çekmiştir. Lübnan iç savaşın başlamasından bu yana geçen 9 yılda,önceki tecrübelerine dayanarak, izlediği politikalarla zararını en aza indirmeye çalışmış fakat yeterli derecede başarılı olamamıştır.Örneğin; kayıt esasına önem vermiş olmasına rağmen kayıt dışı göç sorunun önüne geçememiştir. Terör saldırılarından kendini koruyamamıştır. Lübnan, ülkesine sığınan Suriyelilerin oluşturabilecekleri sorunlar zincirini en başından itibaren engellemeye çalışmıştır. Bu zinciri engellemek için ise yaptığı uygulamalardan en göze çarpanı girişleri durdurma olmuştur. Ayrıca Lübnan hükümeti iç savaşın başlamasının ardından gelen Suriyelilerin -2011 yılından itibaren- kalıcı olmayacakları konusunda vurgu yapmış ve bütün politikalarını da bu amaçla yürütmüştür.
Savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyelilerin yaşadıkları sorunlar ise göz ardı edilemeyecek boyuttadır.Gerek %70’inin yoksulluk sınırının altında yaşıyor olması, gerek kadınlar ve özellikle kız çocuklarının mecbur bırakıldıkları durumlar Suriyelilerin yaşamlarının zorluğunu da açığa çıkarmaktadır.
Hem göç edenlerin hem de göçün gerçekleştiği bölgenin içerisinde bulunduğu kriz ortamı, uzun vadede daha büyük krizlere evrilebilecek bir potansiyele sahiptir. Bu nedenle atılacak her adımın, alınacak her önlemin önemi hayati niteliktedir.
KAYNAKÇA
Özdemirci, Ayşe S., Lübnan 2015, Sakarya Üniversitesi, 2015, https://docplayer.biz.tr/116861921-Lubnan-ayse-selcan-ozdemirci.html, Erişim Tarihi: 20.01.2020
Doğrusözlü, Cüneyt, Lübnan 2013, Sakarya Üniversitesi, 2013, https://ormer.sakarya.edu.tr/uploads/files/lubnan_2013.pdf, Erişim Tarihi: 20.01.2020
Sander, Oral, Siyasi Tarih 2, 29. Baskı, 2019 Mayıs, İmge Kitapevi
Sarı, Cahide, Okur, A. M., Lübnan’da Suriyeli Mültecilerin Durumu, Agora Derneği, Nisan 2019
Tınas, Murat, Lübnan’daki Suriyeli Mülteciler: Hükümet Stratejisi Yokluğunda Ekonomik, Siyasi ve Mezhepsel Zorluklar, ORSAM, Mayıs 2017, Say. 62
Sarah E. Parkinson, OrkidehBehrouzan, NegotiatingHealthand Life: SyrianRefugeesandThePolitics of Access in Lebanon, SocialScienceandMedicine, Oct. 2015
Özdemirci, Ayşe S., Suriye İç Savaşı’nın Lübnan’a Etkileri (2011-2016), Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi, Cilt 3, Say. 2, Aralık 2016
Françoise De Bel-Air, Migration Profile: Lebanon, Robert Schuman Center forAdvenced, Studies, EuropeanUniversityInstitude, May 2017
Özdemirci, Ayşe S., Suriye Krizi Sonrasında Lübnan’da Mülteci Sorunu, ORMER Perspektif Serileri, Mart 2014, No.1
Pirinççi, Ferhat, Suriye’ye Komşu Ülkelerin Suriyeli Mültecilere Yönelik Politikaları, TESAM Akademik Dergisi, Temmuz 2018, s. 39-60
LauranneCallet-Ravat, Suriyeli Mülteci Akını Yönetiminde Türkiye’deki Belediyelerin Rolü, Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Orta Doğu ve Batı Asya Teşkilatı, Ocak 2016
Armaoğlu, Fahir, 21. Yüzyıl Siyasi Tarih Cilt 2, 11. Baskı, Ayraç Sanal Yayınevi, Sayfa 364-440

IRAK’TAKİ SURİYELİ SIĞINMACILAR
Yazan Kübra Ünlü
19 Mart 2020
GİRİŞ
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşının kaynağını oluşturduğu ve özellikle Suriye’ye komşu ülkelerden başlayarak birçok ülkeyi çok boyutlu olarak etkileyen sığınmacı sorunu, son yıllarda uluslararası alanı da oldukça meşgul etmektedir.
Suriyeli sığınmacıların neden olduğu bu sorun; gerek ekonomik, gerek siyasi, gerekse insani boyutu ile çok sayıda devlet ve uluslararası örgütlerin gündemini oluşturmuştur. İç savaşın ardından ilk olarak komşu ülkelere gerçekleştirilen göç, ulaştığı her coğrafyayı benzer ya da farklı sorunlar silsilesi ile karşı karşıya bırakmıştır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) 2020 Şubat ayı verilerine göre, dünya geneline bakıldığında 5,561,824 Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır. Bu sığınmacıların 3,587,226’sı Türkiye’de; 910,256’sı Lübnan’da, 655,435’si Ürdün’de ve 247,568’si Irak’ta bulunmaktadır. Bahsettiğimiz bu ülkeler sığınmacıların en fazla bulunduğu ve dolayısıyla etkilerini en çok hisseden 5 ülkedir. Bu çalışmada Suriye’ye sınır komşusu olan Irak’ta bulunan Suriyeli sığınmacılar konu edilecektir. Öncelikle Irak ve Suriye arasındaki siyasi ilişkilerden bahsedilecek, ardından Irak ve özellikle Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi içerisinde yaşayan Suriyelilere uygulanan politikalarla birlikte bölgedeki Suriyelilerin durumu ele alınacaktır.
IRAK VE SURİYE İLİŞKİLERİ
Irak, her ne kadar 1932 yılında Haşimi Hanedanlığı’nın kurulmasıyla bağımsız olsa da tam anlamıyla bağımsızlığını alması 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından İngilizlerin bölgeyi terk etmesiyle 1950 yılında gerçekleşmiştir. Benzer şekilde Suriye de 1920 yılında San Remo Konferansı sonrası 1946 yılına yani 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesine kadar Fransız işgali altında kalmıştır. 1946’da Fransızların bölgeyi terk etmesinin ardından Suriye de bağımsızlığına kavuşmuştur. Bağımsızlıklarını yeni sayılabilecek tarihlerde almış olan bu iki komşu ülke, uzun yıllar Baas Rejimleriyle yönetilmiştir. Irak’ta 1968, Suriye’de ise 1970 yılında Baas Rejimleri iktidara geçene kadar iki ülke arası ilişkiler yoğun olamamıştır. Zira iki ülke için de Baas öncesinde tam anlamıyla siyasi istikrarın olduğu söylenemez. Hal böyle olunca bu iki komşu ülke, dış politikadan ziyade iç politikaya odaklanmışlardır.
Irak ve Suriye’de Baas rejiminin iktidarı ile birlikte her iki ülke de otoriter bir hal almaya ve aynı zamanda siyasi açıdan istikrarı sağlamaya başlamıştır. İki ülke arasındaki ilişkiler ise bundan sonra gerginleşmeye başlamıştır. Özellikle Irak’ta Saddam Hüseyin’in iktidara gelmesinin ardından iki Baas ülkesi neredeyse iki hasıma dönüşmüş, bölgesel politikalardaki rekabet ve ayrışma üst seviyelere yükselmiştir. Genel olarak dönemin iki kutuplu dünya sistemindeki yerleri, Filistin davasındaki tutumları, mezhepçiliğe ve otoriterliğe evrilen politikaları iki ülkeyi birbirinden uzaklaştırmaya yetmiştir. Bunun dışında, Suriye Baas Partisi’nin Birleşik Arap Cumhuriyeti’ne bakışı, Lübnan iç savaşında oynadığı etkin rol ve İran Irak savaşı ile Körfez krizi sırasındaki tavrı ilişkilerin iyice gerilmesine neden olmuştur. Esas itibariyle bu iki ülke arasında meydana gelen bu uyuşmazlığın temelini, Suriye ve Irak’ın, egemenlik sınırları dışına taşmış olan stratejik hedeflere yönelmesi oluşturmuştur. Suriye, kendisinden koparılmış olduğunu düşündüğü Lübnan, Ürdün, Filistin ve Hatay’ı da kapsayan Şam merkezli ve Doğu Akdeniz eksenli “Büyük Suriye’yi” Pan-Arap fikrinin öncelikli şartı olarak görmüştür. Irak ise Arap Birliği’nin Bağdat merkezli ve Basra eksenli bir alanda gerçekleşebileceğini düşünmüş; Kuveyt, Mezopotamya, Şattü’l Arap ve İran’ın Huzistan bölgelerini de kapsayan “Büyük Irak” fikrini ön şart olarak görmüştür. Bu iki farklı hedef Irak ve Suriye’nin ayrışmasının odak noktasını oluşturmuştur.
IRAK’TAKİ SURİYELİ SIĞINMACILAR
Suriye iç savaşının başlamasının ardından milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Ülkelerini terk eden bu sığınmacıların en yoğun olduğu ülkeler Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’tır. 2020 yılı Şubat ayı itibariyle Irak’ta bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı 247, 568’dir. Diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında buradaki sığınmacı nüfusununun büyük bir kısmı kamplarda yaşamaktadır. Irak ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nde bulunan Suriyelilerin dağılımı şekil 1.’de gösterildiği gibi yoğun biçimde Erbil, Duhok ve Süleymaniye şehirlerindedir.

Şekil 1. UNHCR Irak’taki Suriyelilerin yaşadıkları yerler,
Irak, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ne ve aynı zamanda 1967 tarihli Ek Protokol’e de taraf değildir. Irak, mültecilerin durumuna ilişkin ulusal hukuk sisteminde iki kanunu kabul etmiştir. Bunlar 1971 tarihli “Siyasi Mülteciler Kanunu” ve 2009 tarihli “Göç ve Yer Değiştirme Bakanlığı 21 Numaralı Kanun”dur. 2009 tarihli kanun daha kapsamlı olmakla birlikte her ikisi de günümüz Suriyeli sığınmacıların haklarını güvence altına alma konusunda eksik kalmaktadır. Bu da bizi Irak’taki sığınmacılar konusunda hukuksal bir eksikliğin varlığını düşünmeye itmektedir. Örnek vermek gerekirse Irak merkezi yönetimi az evvel bahsettiğimiz sözleşmelere taraf olmaması nedeniyle Suriye’den gelen sığınmacılara bir mülteci statüsü vermemiş ve bu sayede bazı ekonomik yükümlülüklerden tabi değildir.
Suriye’den Irak’a göçün ilk dalgası 2012 yılında başlamış ve 2015 yılına kadar artarak devam etmiştir. Irak’ı merkezi yönetim ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimini tek bir bütün olarak ele alırsak, Irak’a göç eden Suriyeli sayısının yıllara göre dağılımı Şekil 2.’de gösterilmiştir. Aşağıdaki şekilde de görüldüğü üzre Irak’ta diğer ülkelerden farklı farklı olarak kamplarda yaşayan sığınmacı oran oldukça yüksektir. Bu durumu şu şekilde açıklamak mümkündür; bölge ülkelere oranla en az Suriyeli sığınmacı Irak’ta bulunmaktadır ki bu da kampların kapasitelerini uygun hale getirmektedir.

Şekil 2. Irak’a Sığınan Suriyelilerin Yıllara göre Oranı,
Suriye’den göç eden nüfusun tercih ettiği ülkelere baktığımızda yoğunluğun komşu ülkelerde olduğunu görüyoruz. Bu durum şunu da gösteriyor ki, göç eden nüfusun göç edeceği yer üzerindeki tercihini etkileyen en önemli unsur coğrafi yakınlık olmuştur. Fakat burada dikkat çeken bir husus vardır; iç savaşın başladığı 2011 yılı, Suriye’den göçün de başladığı tarihtir. Türkiye, Lübnan ve Ürdün üzerine gerçekleşen göçler az sayıda da olsa 2011 yılında başlamıştır. Irak ise bu konuda bir istisna oluşturmaktadır. 2012 yılının Mart ayına gelindiğinde yani iç savaşın birinci yılında Türkiye’de 10,658, Lübnan’da 7,058 ve Ürdün’de 3000’i aşkın Suriyeli sığınmacı bulunuyorken Irak’ta yalnızca 180 Suriyeli bulunmaktaydı. Bunun farklı sebepleri vardır. Bu sebeplerden ilki, diğer ülkelerin aksine Irak’ın içerisinde bulunduğu siyasi istikrarsızlık ve iç meseleler nedeniyle açık kapı politikası uygulamamasıdır. Ayrıca Irak üzerine yapılan göçlerin çok büyük bir kısmı Suriye’nin Kuzeyi’nden gerçekleşmiş ve yine çok büyük bir kısmı Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne olmuştur. Bunun sebebine ise üç açıdan bakmak gerekir. İlki; Irak Merkezi yönetiminin 2013 yılında acil durumlar dışında sınırlarını Suriyelilere kapatması sebebiyle sığınmacıların Kuzey Irak Bölgesel Yönetimini tercih etmesidir. İkincisi ise, Suriye’nin Kuzeyinde bulunan halkının çoğunluğunun Kürt kökenli olması ve göç eden Kürt kökenli Suriyelilerin etnik ve toplumsal yakınlık nedeniyle Kuzey Irak’ı tercih etmesidir. Üçüncü ve sonuncusu da 2003 yılında gerçekleşen İkinci Körfez Savaşı nedeniyle Iraklı birçok kişi Suriye’nin kuzey kesimine göç etmişti ve bu kez Suriye’de patlak veren iç savaş buradaki Iraklıların da ülkelerine dönme çabasına girmesine neden olmuştur. UNCHR, göç eden nüfusun etnik kimliğine yönelik bir çalışma gerçekleştirmemiştir. Buna karşın Suriye’den Irak’a göç eden sığınmacıların göç hareketini başlattıkları yerlere baktığımızda bu bölgelerde daha çok Kürt kökenli Suriyelilerin yaşadığını görebiliriz. (Kamışlı, Ayn El Arab, Hasake…)
2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaştan kaynaklanan göç özellikle güvenlik sebebiyle gerçekleşmiştir. Ülkenin bir çok yerinden yapılan bu göçlerde ekonomik ve toplumsal diğer sebepler güvenlik sorunlarının çok gerisinde kalmıştır. Suriye’nin kuzeyinden Irak, özellikle Kuzey Irak, yönüne yapılan göçlerde ise ana sebep her ne kadar güvenlik nedeniyle olsa da bu kişilerin güvenliğini tehdit eden unsur iç savaştan ziyade bölgede etkin hale gelen PKK/PYD terör örgütü güçleri idi. Şöyle ki; PKK/PYD güçleri özellikle ABD ve IŞİD terör örgütünün de yardımlarıyla Suriye’nin kuzeyinde belirli bölgeleri kontrol altına aldıktan sonra bölge halkı üzerinde baskı oluşturmaya başlamıştır. Suriye’nin kuzeyinde bulunan PKK/PYD terör örgütünün Esad rejimiyle iş birliği içerisinde olarak Kamışlı ve civarında güçlenmesi ve bölgede oluşturduğu tehdit göçün 2012 yılından itibaren başlamış olmasına açıklayıcısı niteliktedir. Yine de Kuzey Irak bölgesine ve Irak’a göç eden nüfusun tamamının Kürt kökenli olduğu söylenemez. Zira Suriye’nin kuzeyinde Sünni Araplardan göç eden nüfus içerisinde yer almıştır. Bunun sebebi de Esad rejiminin Sünni Araplar üzerinde oluşturduğu baskıdır.
2011 yılının son aylarında Irak’a oldukça az sayıda Suriyeli sığınmacı göç etmiş olsa da 2012 yılının Temmuz ayının sonuna gelindiğinde bu sayı 6000’e ulaşmıştır. Irak üzerine gerçekleşen ilk göç dalgası ise bu olmuştur. Bu göçün ana sebebi daha evvel de bahsettiğimiz üzre bölge üzerindeki PKK/PYD terör örgütünün oluşturduğu tehdit olmuştur. Bölgede rejim ve muhalifler arasındaki çatışmaların yarattığı istikrarsızlık, ekonomik nedenler ve Kürt gençlerin zorunlu askerlik görevini yapmak istememesine karşın askerliğe zorlanıyor olmaları temel sebeplerdir.
İlk göç dalgası ve daha sonrasında Irak Merkezi Yönetimi ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin Suriyeli sığınmacılar için uyguladıkları politikalarda büyük farklılıklar olmuştur. İlk olarak, Irak Merkezi yönetimi Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne göre daha sıkı bir politika izlemiş ve özellikle ilk göç dalgasının ardından sınırlarını acil durumlar dışında sınırlarını kapatmıştır. Irak Merkezi Yönetimi diğer ülkelerin de aksine açık kapı politikası izlememiştir. Aslına bakılırsa Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi de başlangıçta PKK/YPG ile içerisinde bulunduğu çekişme nedeniyle zaman zaman sığınmacılara kapıları kapatmış, fakat bu çekişmenin iç politikaya yansımaları ve sınırda yığılan sığınmacılar nedenleriyle 2013 yılının Ağustos ayında kapılarını açmak zorunda kalmıştır. Bu tarihten sonra da sınırlarını mümkün olduğu kadar sığınmacılar açısından geçişken hale getirmiştir. Ayrıca Kuzey Irak, Irak Merkezi Yönetiminin aksine, hem kamp içindeki hem de kamp dışındaki Suriyeliler için daha esnek politikalar izlemiştir. Kuzey Irak’ta bulunan Suriyeliler isteklerine bağlı olarak kamp içinde ya da kamp dışında barınma hakkına sahiptir. Bunun yanı sıra kamp dışında ikamet serbestlikleri de vardır. Buna karşın Irak merkezi hükümetinin uyguladığı politikaya göre sığınmacıların ülke içerisinde serbest dolaşma hakları yoktur. Fakat yine de kamp içindeki sığınmacılar kamu hastaneleri ve eğitim olanakları dahil tüm temel hizmetlerden yararlanabilmektedirler.
IRAK’TAKİ SURİYELİLERİN DURUMU VE YEREL HALK İLE İLİŞKİLERİ
Irak’a yönelik göçlerde Irak’ta iki farklı yönetim olması nedeniyle bölgede bulunan sığınmacılara yönelik politikalar ve sığınmacıların genel durumunu iki farklı açıdan ele almak gerekmektedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bölgeye gerçekleşen göçlerin % 97 gibi büyük bir oranı Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nde bulunmaktadır. Bu oranın böylesine fazla olmasının sebebini bir önceki bölümde ele almıştık. Sığınmacıların bölgelere alınması için bölgelerde uygulanan farklı uygulamaların yanı sıra, yerleşen nüfusa yönelik uygulamalarda da farklılıklar olmuştur.
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, sığınmacılar için Irak merkezi yönetimine göre daha tercih edilebilir bir alan olmuştur. Sığınmacıların gelmeye başlamasının ardından, sığınmacılar için Erbil, Duhok ve Süleymaniye şehirlerinde kamplar kurmaya başlamıştır. Kampları, Birleşmiş Milletler ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarından yardım almış olsa da, büyük oranda kendi çabasıyla kurmuştur. Bölgeye yönelik göç 2012 yılında başlamış ve hızlı bir şekilde artış göstermiştir. 2012 yılının Kasım ayına geldiğinde yaklaşık 60,000 Suriyeli sığınmacı bölgeye gelmişti. Toplamda Irak bölgesindeki Suriyeli sayısına bakacak olursak bu sayı başlangıç için oldukça fazla idi. 2012 yılındaki ilk göç dalgasının ardından Suriye’nin kuzeyinden gelen terör tehdidi bir süreliğine da olsa kapıların sığınmacılara kapanmasına neden olmuştur. Fakat sınırdaki yığılmalar ve sınırlar içindeki artan baskı yönetimin kapıları yeniden açmasına neden olmuş 2013 yılının Ağustos ayında kapılar açılmıştır. UNHCR verilerine göre 2020 Şubat ayı itibariyle Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi içerisinde 245 bin civarında Suriyeli bulunmaktadır. Bunların 100 bine yakını ise kamplarda yaşamaktadır.
Kuzey Irak Yönetimi, merkezi yönetimin aksine, sığınmacılar için oldukça esnek politikalar izlemiştir. Örneğin; kamplar sığınmacıların yalnızca konaklamak için kullandıkları bir alan haline gelmiştir. Sığınmacıların kamplar dışında serbestçe dolaşma hakları ve şehir merkezlerinde çalışma hakları bulunmaktadır. Ayrıca Kampların idaresi için Suriyeli sığınmacılar için Meclis (Higher Council of Camp) oluşturulmuştur. Bu Meclis, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi yetkilileri ile iletişimin sağlanmasından, kamp içindeki ihtiyaçların ve sıkıntıların tespit edilip yetkililere iletilmesinden, gelen yardımların kamp içinde dağıtımından, sığınmacılara ilişkin istatistiklerin (toplam sayı, eğitim durumu, geldiği yer vb.) tutulmasından sorumludur.
Bölgede yaşayan Suriyelilerin bir kısmı geçimlerini kendileri sağlıyor olsa da sığınmacıların yönetim üzerinde ekonomik bir yük oluşturduğu gerçeği yadsınamaz. Bölgede sığınmacıların gelmesiyle aynı dönemlerde başlayan ekonomik küçülme bu durumun bir göstergesi olarak karşımıza çıkmıştır. Özellikle UNHCR ve sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan yardımların oranları oldukça düşüktür. Yardımda bulunan sivil toplum kuruluşlarının başında ise “Barzani Yardımlaşma Vakfı” gelmektedir. Hem yönetimin hem de Birleşmiş Milletlerle birlikte sivil toplum kuruluşlarının yardımları sayesinde özellikle Duhok kentinde bulunan Dumiz kampında temel ihtiyaçları giderebilecek sistemler ve dükkanlar bulunmaktadır. Fakat ne yapılan yardımlar ne de kurulan sistemler sığınmacıların içerisinde bulundukları ekonomik sıkıntıyı gidermeye yetmiştir. Ayrıca sığınma süresinin uzaması kaynakların azalmasına neden olmuş ve zamanla kamplarda yaşam daha zor hale gelmiştir.

Dumiz Kampı
Kuzey Irak’ta bulunan Suriyeliler için avantajlı bir durum olarak kültürel ve etnik yakınlığı görebiliriz. Sığınmacılar ve yerel halk arasındaki bu yakınlık ise uyum konusunda önemli rol üstlenmiş ve yerel halkta sığınmacı kaynaklı huzursuzlukların önüne geçmiştir. Ayrıca bir süre önce Iraklı Kürtlerin Saddam Hüseyin döneminde göçe maruz kalmış olması empati duygusunu öne çıkarmıştır. Öte yandan etnik ve kültürel yakınlığa rağmen dil konusunda sorunlar yaşanmıştır. Zira Suriyeliler, Kürtçenin Kırmançi lehçesini konuşurken yerel halk Kırmançi’ye yakın bir lehçe olan Bahtinani konuşmaktadır. Bu sorunun kendini gösterdiği alan ise eğitim olmuştur. Suriyeli öğrenciler, farklı lehçelerde bile olsa Kürtçe konuşmakta fakat ülkelerinde Arapça eğitim görmekte idi. Burada eğitim dilinin değişmiş olması ve buna ek olarak niteliğinin düşük olması eğitim için sorun teşkil etmiştir. Göçün başlangıcında ortaya çıkmış olan bu eğitim sorunu uzun süre devam etmiştir. Eğitim sorununda niteliğin düşük olmasının yanı sıra yeterli mali destek de sağlanamamıştır. Ayrıca sığınmacıların içerisinde bulunduğu ekonomik durum da eğitim için elverişsiz durumdadır. Sığınmacılar gerekli temel ihtiyaçlara olan erişimlerinin kısıtlı olması onları eğitimden çok çalışmaya itmiştir. Özellikle genç erkek kesimin çalışmak ve aileye bakmak konusundaki yükümlülükleri onları eğitimden yana tercih kullanmaktan alıkoymuştur. Bunun dışında, yerel halk ve sığınmacılar arasındaki temel sorun, aslına bakılırsa diğer birçok ülkede olduğu gibi, sığınmacıların ucuz işgücünü oluşturmaları sebebiyle yoksul kesimde oluşturdukları memnuniyetsizlik olmuştur.
Suriyeli sığınmacıların sağlık imkanlarına erişimleri konusunda da sorunlar yaşanmıştır. Kuzey Irak’ın sağlık hizmetleri konusunda yetersiz kalması ve Birleşmiş Milletler ile birlikte sivil toplum kuruluşlarından elde ettiği yardımların kısıtlı olması da sağlık hizmetlerinin azlığına neden olmuştur. Ayrıca şöyle bir genelleme yapmak mümkündür ki, savaştan çıkmış bir nüfusun savaşın üzerinde bıraktığı derin etki nedeniyle psikolojik travmaları içerisinde olmaları kaçınılmazdır. Bu nedenle, fiziksel sağlık problemlerinin yanı sıra psikolojik sağlığın da tedavi ihtiyacı doğmuştur. Fakat bu ihtiyaçları giderme konusunda Kuzey Irak Bölgesel yönetimi de yetersiz kalmıştır. Bölgede yaşayan sığınmacıların bu travmalarını atlatabilmelerindeki önemli etken tıbbi tedaviden ziyade bölge halkı ile aralarındaki kişisel ilişkiler ve arkadaşlıklar olmuştur.
Kuzey Irak’ta bulunan Suriyelilerin etnik yakınlıkları ve kültürel bağları onları burada uzun süre yaşama isteğine itmiş ve bölgesel yönetim de verdiği ekonomik yüke karşın sığınmacıların geri dönmeleri için herhangi bir politika izlememiştir. Yine de 2016 yılından sonra sığınmacıların küçük bir kısmında da olsa geri dönüşler gözlenmiştir.
Irak merkezi yönetimi, bölgeye göç eden nüfusun yalnızca %3 civarında küçük bir bölümünü barındırmaktadır. UNHCR Şubat ayı verilerine bakıldığında 3 bin civarında Suriyeli, Ninova, Kerkük ve Anbar’daki kamplara yerleştirilmiştir. Ayrıca 2012 yılının Ağustos ayından itibaren Irak yönetimi acil durumlar dışında sınır kapılarını sığınmacılara kapatmıştır. Bu bölgedeki Suriyelilerin az olmasının başlıca sebeplerinden biri budur. Ayrıca Irak, uluslararası alanda ne 1951 Cenevre Sözleşmesi ne de 1967 Ek Protolü’ne taraf olmaması nedeniyle sığınmacılara herhangi bir statü tanımamıştır. Irak yönetimi Suriyelilere herhangi bir statü vermediği için temel ihtiyaçlar dışında yardımda bulunmamıştır. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne oranla daha sıkı politikalar uygulayan Irak yönetimi, sığınmacılara kamp dışına çıkma yasağı uygulamaktadır. Bu durum ise dolaylı yoldan sığınmacıların çalışmaları ve kendi geçimlerini sağlamaları konusunda kısıtlamayı meydana getirmiştir.
SONUÇ
2011 yılında başlayan ve neredeyse tüm dünyaya etkisini altına alan Suriyeli sığınmacı krizinin en az etkilediği komşu ülke Irak olmuştur. Barındırdığı nüfusun azlığı, göçün yoğun gerçekleştiği Kuzey Irak ile göç eden nüfus arasındaki dil, din, kültür ve etnik köken yakınlığı bu etkilerin diğer ülkelere oranla daha az olmasına yol açmıştır. Özellikle Türkiye ve Lübnan için çok boyutlu ve ulusal güvenlik sorunu haline gelmiş bu sığınmacı krizine Irak açısından bakıldığında komplike ve ulusal güvenlik seviyesine ulaşmamış olduğunu görüyoruz. Bu bölgedeki esas sorun, sığınmacıların temel ihtiyaçlarını giderme konusunda yaşadıkları sorunlardır. Irak’taki sığınmacılar, başta yiyecek ve su olmak üzere sağlık, eğitim, güvenlik gibi konularda zor şartlar yaşamaktadırlar.
KAYNAKÇA
Can, A., Keskin, B., PKK’nın Kuzey Suriye Örgütlenmesi PYD/YPG, SETA, 2016
Cleveland, William L., A History of the Modern Middle East, Westview Press, Forth Edition, Boulder, 2009
Çağ, G., Eker, S., Ortadoğu’da Baas Rejimleri; Suriye Irak, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya -Strateji Dergisi, Say. , 57-72
Hana A. El-Ghali, Aamr Ali, Nadine Ghalayini, Higher Education and Syrian Refugee Students: The Case Of Iraq, Issam Fares Institute for Public Policy and International Affairs, March 2017
Izaddin A. Aziz, Claire V. Hutchinson, John Maltby, Quality of life of Syrian refugees living in
camps in the Kurdistan Region of Iraq, November 2014
Orhan, O., Suriye’ye Komşu Ülkelerde Suriyeli Mültecilerin Durumu: Bulgular, Sonuçlar ve Öneriler, ORSAM, Rapor No: 189, Nisan 2014
Pirinççi, F., Suriye’ye Komşu Ülkelerin Suriyeli Mültecilere Yönelik Politikaları, TESAM Akademi Dergisi Temmuz 2018 Sayısı, Say. 39-60
İNTERNET ERİŞİM
https://data2.unhcr.org/en/situations/syria/location/5
https://data2.unhcr.org/en/documents/download/74316
https://www.voanews.com/middle-east/more-syrians-escaping-northern-iraq
https://www.dec.org.uk/articles/syrian-refugees-in-iraq
https://www.theguardian.com/global-development/2013/aug/30/syrian-refugees-iraq
https://www.dunyabulteni.net/irak/kuzey-iraktaki-suriyeliler-de-zorda-h283435.html
https://www.refugeesinternational.org/reports/2015/10/14/beyond-emergency-assistance-syrian-refugees-in-northern-iraq-and-jordan
https://www.youtube.com/watch?v=Av0sddhRBNk
https://www.aljazeera.com/news/2019/10/3-000-syrian-refugees-arrive-northern-iraq-191019114737599.html
ttps://www.al-fanarmedia.org/2020/01/new-syrian-refugees-in-iraq-struggle-to-access-education
https://www.amerikaninsesi.com/a/kuzey-iraktaki-siginmaci-kapmlarinda-zorlu-yasam/4014315.html
https://blogs.lse.ac.uk/mec/2016/09/21/syrian-refugees-and-the-kurdistan-region-of-iraq/
https://www.arabnews.com/over-60000-syrian-refugees-iraq-un

ÜRDÜN’DEKİ SURİYELİ SIĞINMACILAR
Yazan Kübra Ünlü
05 Mayıs 2020
2020 yılının ilk ayları itibariyle gerek salgından etkilenmiş gerekse etkilenmemiş olsun, dünya gündemini meşgul eden coronavirüs salgını bu denli etkiye sahip olmadan hemen önce bildiğiniz gibi 9 yıldır Suriye’de devam eden iç savaş nedeniyle meydana gelen sığınmacı krizi gündemi meşgul etmekteydi.
Hem uluslararası ilişkiler hem de insani bir kriz bağlamındaki bu geniş çaplı kriz, dünya üzerinde azımsanamayacak bir etkiye sahipti. Şu dönemde küçük büyük onlarca ülkeyi etkileyen salgın, sığınmacı krizinin gündemdeki yerini almış olsa da kriz önemini yitirmemiştir. Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (UNHCR) Nisan ayı verilerine göre, dünya çapında yayılmış 5,563,101 (kayıtlı) Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır. Bu sığınmacıların en yoğun bulundukları ülkeler ise sırasıyla; (3,587,578) Türkiye, (910.256) Lübnan ve (656,213) Ürdün’dür[1].
Sığınmacıların yoğun olarak yaşadıkları her ülkede çeşitli sorunlar meydana getirmiş olmaları kaçınılmaz bir gerçektir. Sığınmacıların en yoğun yaşadığı üçüncü ülke konumundaki Ürdün, diğer ülkelerden farklı etkilere sahip olmuştur. Zira Ürdün, Suriye ile aynı zamanda Arap Baharı sürecine girmiş bir ülkedir. Her ne kadar Arap Baharı sürecini Suriye’ye oranla çok daha hafif atlatmış bir ülke olsa da Ürdün, sığınmacılardan kaynaklı yükün etkilerini omuzlarında hissetmekten kurtulamamıştır. Bu çalışmada ele alınacak olan konu; Ürdün’de bulunan Suriyeli sığınmacıların, Ürdün üzerindeki etkileri ve burada sığınmacılar için kullanılan uygulamalardır. Bu doğrultuda öncelikle Arap Baharı başlangıcı itibariyle Ürdün-Suriye ilişkilerinden bahsedilecek, ardından da Ürdün’deki Suriyelilerin etkileri ve onlar için uygulanan politikalar ele alınacaktır.
ARAP BAHARI SÜRESİNCE ÜRDÜN-SURİYE İLİŞKİLERİ
2010 yılında Tunus’ta başlayıp çok geçmeden neredeyse tüm Arap coğrafyasına yayılan “Arap Baharı” 2011 yılının Ocak ayında Ürdün’de belirtilerini göstermeye başlamıştı. Ekonomik açıdan zayıflığı ve halkın beklediği reformların gerçekleşmemesi sürecin burada da yaşanacağının habercisi idi. Fakat bölge ülkelerine kıyasla Ürdün’de patlak veren Arap Baharı çok daha farklı özellikler gösterdi. Bunun sebebi ise her şeyden önce Ürdün’ün, bölge monarşilerinin aksine liberal reformlar çabasında olması idi[2]. Bunlar yalnızca ekonomik alanda değil aynı zamanda politik alanda da yürütülen reformlardı.
Öte yandan, güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanmaması, göstericilerin beklentilerinin karşılama konusunda engel oluşturacağı düşüncesiyle şiddetten kaçınmaları ve hükümetin göstericilerin seslerine kulak verme çabaları Arap Baharı sürecinin hem kısa sürmesini hem de olumsuz etkilenme oranının oldukça az olmasını sağlamıştır. Ayrıca, 1946 yılından bu yana Ürdün’de Haşimi Krallığı bölge ülkelerine göre en istikrarlı rejimlerden biri olagelmesi ve halkın huzursuzluğunun büyük oranda ekonomik nedenlerle olması da rejim üzerindeki etkileri azaltmıştır. Öte yandan Ürdün Kralı 2. Abdullah, süreci daha karmaşık ve şiddetli geçirmelerinden de aldığı dersle daha reform yanlısı bir tutum sergilemiştir. Ürdün’de ekonomik reformların yanı sıra halkın siyasi alanda meydana gelen şikâyetleri nedeniyle 2011 – 2018 yılları arasında tam 6 kez başbakan değişmiştir[3]. Bu süreç içerisinde Arap Baharı olarak adlandırılan süreç tam anlamıyla Ürdün’de ciddi değişiklere neden olmamış, bununla birlikte şiddetli çatışmalara da dönüşmemiştir.
Ürdün’de olduğu gibi Suriye’de de 2011 yılının ilk aylarında Arap Baharı sürecinin adımları atılmış, fakat tam anlamıyla olayların şiddetlenmesi Mart ayı itibariyle gerçekleşmiştir. Ürdün’de geçen yumuşak havanın aksine Suriye’de oldukça gergin çatışmalar halini alan bir ortam oluşmuştur. Olayların her geçen yıl biraz daha karmaşık hale gelmesi ve yalnızca ulusal faktörlerin değil aynı zamanda uluslararası faktörlerin de bölgede etkin rol oynamasıyla içinde bulunduğumuz 2020 yılında artık Arap Baharı olmaktan çıkmış, içerisinde uluslararası aktörlerin de bulunduğu iç savaş halini almış bir durumla karşı karşıya kalınmıştır.
2011 yılında Ürdün’de olayların patlak vermesinin ardından iç politikada bazı siyasi değişimler yapılmakla birlikte[4], Ürdün Kralı Abdullah bu süreçte diplomasi trafiğini de kesmemiştir. Özellikle kendisiyle aynı dönemde böyle bir sürece girmiş olan ve etkilerini daha derinden hisseden sınır komşusu Suriye ile ilişkilerine önem verme çabasında olmuştur. Zira, Ürdün, yakın komşuluk ve ticari ilişkileri nedeniyle Suriye’de yaşananlardan olumsuz etkilenmiştir. Suriye-Ürdün ilişkilerinde Suriye’ye yönelik uluslararası ambargo kararının yansımaları ile sığınmacı sorunu önem taşımıştır. Ürdün yönetimi ekonomik nedenlerle Suriye’ye yönelik ambargo kararının uygulamasına katılmaya yanaşmamıştır. Dönemin Ürdün Dışişleri Bakanı Nasır Cude, Ürdün ekonomisinin Suriye’ye uygulanan yaptırımlardan dolayı zarar göreceğini iddia ederek Arap Birliği’nin Suriye’ye yönelik ambargo kararından istisna tutulmalarını istemiştir. Bakan Cude, Ürdün’ün Suriye’de ekonomik çıkarları olduğunu, Ürdünlü binlerce öğrencinin Suriye’de eğitim gördüğünü, ortak sınır ve su kaynakları gibi meselelerin iki ülke arasındaki işbirliğini zorunlu kıldığını dile getirmiştir[5]. Suriye’de oldukça şiddetli devam eden çatışmalar nedeniyle meydana gelen sığınmacı akışı da Ürdün-Suriye ilişkilerinde önemli rol oynamıştır. Özellikle 2011 yılının Mart ile Aralık ayları arasında binlerce Suriyeli sığınmacının Ürdün’e geçmiş olması ilişkileri zorunlu hale getiren bir diğer neden olmuştur[6]. Suriye’nin istikrara kavuşması, bu gibi nedenlerden dolayı, elbette bir sınır komşusu olarak Ürdün için büyük önem arz ermiştir. Fakat bu süreçte Kral Abdullah, “tarafsız” olsa da Esad yanlısı da olmamıştır. Hatta öyle ki Kral Abdullah Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın iktidardan çekilmesini istemiştir. Kral Abdullah’ın bu çağrısı, Arap Baharı boyunca bir Arap liderin, diğer bir Arap lidere ilk kez görevi bırakma çağrısı olmuştur.
Öte yandan 2011 yılında Suriye’de patlak veren çatışmalarda Ürdün hükümetinin her ne kadar ulusal ve uluslararası kamuoyunda Suriye krizinde tarafsız olduğunu duyursa da üstü kapalı bir şekilde muhaliflere destek verdiği düşünülmüştür[7]. 2014 yılında Suriye’nin Amman Büyükelçisi Behçet Süleyman, Ürdün’ün Suriye iç savaşındaki pozisyonu hakkındaki eleştirilerini sosyal medyada sürdürmesi üzerine 26 Mayıs tarihinde istenmeyen adam ilan edilmiştir. Bunun üzerine, Suriye yönetimi de Ürdün’ün Şam maslahatgüzarını istenmeyen adam ilan etmiştir[8]. Bu tarihten sonra da iki ülke arasındaki ilişkiler zamanla kopuk hale gelmiş ve iki ülke arasında tam anlamıyla diplomatik girişimler olmamıştır. Ayrıca yaklaşık hükümetten bağımsız olarak 3 bin Ürdün vatandaşı da Suriye’de rejim karşıtı tarafta fiziki olarak çatışmıştır[9].
Başlangıçta, Suriye’nin içerisinde bulunduğu durum, Ürdün üzerinde ekonomi ve sığınmacı konularında derin etkiler yaratmakta iken, zamanla güvenlik sorunları da meydana gelmiştir. En önemli güvenlik sorununu ise IŞİD terör örgütü oluşturmuştur. Ürdün’ün sınırlarında oluşan terör ve çatışmalardan kaynaklı güvenlik sorunları iki ülke arasında silahlı çatışma haline gelen sorunlara yol açmıştır. Terör sorunu birçok kez Ürdün’ün Suriye sınırları içerisine silahlı saldırılarda bulunmasına neden olmuştur[10].
Ürdün, içerisinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve güvenlik gibi farklı açılardan etkilendiği Suriye iç savaşının sona erdirilmesi amacıyla uluslararası alanda gerek devletler gerekse devlet dışı örgütler bazında çok sayıda diplomatik girişim içerisinde olmuştur. Bütün bunlara karşın bir sonuç alınamamış, aksine sorun her geçen yıl daha da karmaşık hale gelmiştir. Bütün bunlar çerçevesinde Ürdün, içerisinde barındırdığı ve yerli nüfusunun yaklaşık % 10’unu oluşturan kayıtlı/kayıtsız 656,213 Suriyeli sığınmacı ve buna bağlı olarak ekonomik ve sosyal sorunla baş başa kaldı.
ÜRDÜN’DEKİ SURİYELİ SIĞINMACILAR
Ürdün, sınırları içerisinde farklı uyruklardan çok sayıda sığınmacı/mülteci barındıran bir ülkedir. Özellikle Arap-İsrail savaşları ve yakın geçmişte Irak’ın işgal edilmesi nedenleriyle Suriye iç savaşı öncesinde de büyük bir sığınmacı nüfusuna sahip olagelmiştir. Ürdün’de Suriyeli nüfusun varlığı ise aslına bakılırsa Suriye iç savaşından daha eskiye dayanmaktadır. Coğrafi açıdan iki ülke arasındaki geniş kara sınırı, ortak kültür ve etnik yapı bu ülkelerde insanları birbirine bağlayan bir unsur olmuştur ve savaş öncesinde de Ürdün’de yaşayan yaklaşık 700 bin Suriyeli bulunduğu bilinmektedir. 2020 yılı verilerine göre Ürdün’ün toplam nüfusu 10,181,862’dir[11]. Toplam nüfusun yüzde 10’undan fazlasını Suriyeliler oluşturmaktadır.
Suriye’de iç savaşın şiddetlenmesinin ardından, bölge halkının büyük çoğunluğunda başlangıçta sınır komşularına ve ardında özellikle Avrupa kıtasına göç süreci de başlamıştır. Bölgeden çevreye doğru gerçekleşen bu göç hareketinde en fazla sığınmacının kayıtlı olduğu ülkeler içinde üçüncü sırada Ürdün yer almaktadır. Ürdün’de 2020 Nisan ayı UNHCR verilerine göre 656,213 Suriyeli yaşamaktadır. Savaş öncesinde oraya yerleşmiş olan ve savaş nedeniyle de geri dönemeyen 700 bin civarındaki Suriyeli[12] de hesaba katıldığında 1 milyon 400 bine yakın Suriyelinin Ürdün’de yaşadığını görüyoruz. Fakat burada işlenecek olan temel konu daha çok UNHCR tarafından kaydedilmiş Suriyeliler üzerine olacaktır.
Arap Baharı sürecinde Suriyelilerin göç etmek için seçtikleri ülkelerden birinin Ürdün olmasının birden çok nedeni bulunmaktadır. Öncelikle belirtilmesi gereken ilk neden, yoğun göç alan diğer ülkelerin de seçilme nedeni olan, coğrafi yakınlıktır. Ürdün ile Suriye arasında bulunan 375 km’lik kara sınırı göçün bir kısmının bu yönde ilerlemesinin ana sebebidir. Bir diğer önemli neden ise etnik, dini, kültürel açıdan yakınlık ve akrabalık ilişkileridir. İşte bu nedenlerle 2011 yılında Suriye’den Ürdün’e başlayan sığınmacı akışı, 2014 yılına kadar artarak devam etmiş, 2014 sonrasında neredeyse tamamen durmuştur (Tablo 1.). Meydana gelen bu sığınmacı akışının durmasının temel sebebi Ürdün hükümetinin Ekim 2014’te açık kapı politikasına getirdiği sınırlama olmuştur. Hükümetin yaptığı bu sınırlama sığınmacı açışını keskin bir biçimde azaltmış fakat diğer taraftan da insan kaçakçılığı riskinde artışa neden olmuştur[13]. Buna karşın, Ürdün hükümeti zaman zaman sığınmacılara kapılarını kapatmıştır. Hükümeti bu uygulamayı gerçekleştirmeye iten şey ise ekonomik sıkıntılar olmuştur[14].

Tablo1. Ürdün’deki Suriyeli Sığınmacıların Yıllara Göre Dağılımı
Ürdün’de yaşayan Suriyelilerin yaklaşık olarak yüzde 20’lik bir kesimi kamplarda yaşamaktadır (124,019). Ürdün’de Suriyeliler için toplam beş kamp/geçici merkez kurulmuştur. Bu kamplar şöyledir; Zatari, Azrak, Emirati Jordian, Kral Abdullah Kampı ve Siberkent Göçmen Kampı. Bunlar Ürdün yetkilileri ile UNHCR tarafından kayıtların yapıldığı merkezlerdir[15]. Kamplar genellikle ülkenin kuzeyinde yer almaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Ürdün’de bulunan Suriyeli sığınmacıların yüzde 20’si kamplarda yaşamaktadır ve kamplar kapasitelerinin çok üstünde sığınmacı barındırmaktadır. Kamp dışında yaşayan sığınmacıların en çok tercih ettikleri iller ise İrbid, Mafrak, Amman ve Zarka’dır. Bu iller arasında Amman’ın tercih edilme nedeni diğer illerden farklı olarak iş bulma olanaklarının daha fazla olmasıdır. İrbid, Mafrak ve Zarka’nın tercih edilmesinin temel nedeni ise sınıra yakın olmalarıdır.
Ürdün, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ni imzalamamış bir ülkedir. Ürdün’de, Suriyeliler dahil tüm sığınmacılar Yabancı Kanunu (Alien Law) çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu kanun, uluslararası hukukun genel prensibi olan göçmenlerin yaşam ve özgürlüğünü tehdit eden yere geri gönderilmemesini temel alan bir anlaşmadır[16]. Ürdün, İşkence ve Diğer Zalimane Gayri insani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne taraftır. Sözleşmenin 3. Maddesi de sığınmacıları tehlike ve işkence görme ihtimali olan ülkeye göndermeyi yasaklamıştır[17].
Ürdün Suriyeli sığınmacılara ilişkin açık kapı politikası uygulamaktadır. Resmi ya da resmi olmayan yollarla gelen tüm Suriyeli sığınmacıların güvenliğini sağlamaktadır. Suriyelilerden, ülkeye girişte vize ve oturma izni talep edilmemektedir. Ürdün’e geçiş için pasaportlarının olması yeterlidir. Ürdün, dört kategoride yer alan Suriyeli grubun geçişine onay vermemektedir. Bu gruplar sırasıyla; Suriye’de yaşayan Filistinliler, askerlik çağındaki bekâr erkekler, Suriye’de yaşayan Iraklı göçmenler ve belgesi olmayanlardır[18].
ÜRDÜN’ÜN SURİYELİ SIĞINMACILAR İÇİN UYGULADIĞI POLİTİKALAR
Ürdün, geçmişten gelen mülteci/sığınmacı sorunları nedeniyle özellikle Türkiye ile kıyaslandığında tecrübeli bir ülke olmuştur. Sahip olduğu bu tecrübe Ürdün’e uyguladığı politikalar konusunda yardımcı olmuştur. Öncelikle, göçün başladığı ilk yıllarda kendisinin içinde bulunduğu siyasi, toplumsal ve ekonomik sorunlara karşın mümkün olduğunca sığınmacılar konusunda uluslararası alanda çağrılarda bulunmuş, diplomatik ilişkilere önem vermiş ve başta Avrupa ve ABD olmak üzere uluslararası devlet dışı aktörlerden yardım almıştır[19]. Bu süreçte Ürdün hükümetinin kurduğu diplomatik bağlantılar yalnızca yardım alma konusunda değil aynı zamanda Suriye’de barışın tesis edilmesi konusunda da olmuştur. Zira Suriye’de barışın tesis edilmesi bir bakıma sığınmacıların ülkelerine dönmeleri anlamına gelmektedir. Ürdün, Suriye’deki soruna kalıcı bir çözüm bulmak amacıyla gerek bölgesel aktörler, gerekse bölge dışı aktörlerle çeşitli diplomatik bağlantılar kurmuştur[20].
Göçün başladığı ilk zamanlardan itibaren Ürdün’ün izlediği kayıt politikası, kayıtların UNHCR tarafından alınmasını sağlaması olmuştur. Buna karşın, kayıt sorunu tamamen ortadan kalkmamış ve bu durum yalnızca ekonomik sorunları değil aynı zamanda, yanı başında çeşitli terör örgütlerinin konuşlandığı ve büyük çatışmaların yaşandığı Suriye’den kaynaklanabilecek güvenlik sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Kayıt işlemlerinde, gelen Suriyeliler büyük oranda bilgilerinin Suriyeli yetkililere ulaşması ve bu nedenle geri döndüklerinde sorun teşkil etmesinden korktukları için kendilerini gizleme çabasında olmuşlardır. 2013 yılının Mayıs ayında, konuyla ilgili önemli bir adım atılmış ve gayri resmi geçiş yapılabilecek noktalardaki güvenlik önlemlerini artırarak tamamen kapatılmış, yalnızca Cabir’de bulunan resmi sınır kapısı açık bırakılmıştır[21]. Ürdün hükümetinin izlediği bu politika o yıl içerisinde yaklaşık bin Suriyeli sığınmacının kaçak yollarla girmesini engellemiştir. Suriyeli sığınmacılar kayıtlarının alınmasının ardından çeşitli kamplara yerleştirilmiştir.
Ürdün hükümeti, genel olarak Suriye’den gelen ve sığınma talebinde bulunan kişilerin talebini kabul etmiş fakat sığınma talebinde bulunmak için bazı özel şartlar getirmiştir. Buna göre, yalnızca kadınlar, çocuklar ve acil tıbbi ihtiyacı olan siviller sığınma talebinde bulunabilmiştir[22]. Kayıt altına alınan Suriyelilerin izinsiz kamp dışına çıkmaları yasaklanmıştır. Kamp dışında yaşamak için yine özel bir şart konulmuştur. Buna göre, kamp dışına çıkmak isteyen Suriyelilerin bir Ürdün vatandaşının kefil olması halinde istekleri kabul edilmiştir[23]. Başlangıçta düzenli bir şekilde işleyen bu uygulamanın zamanla kampların kapasitelerinin çok üstünde sığınmacı barındırmaları nedeniyle esnetilmek zorunda kalındığını belirtmek gerekir. Bu uygulamaların sonucunda UNHCR’ın son verilerine göre kamplarda yaşayan toplam Suriyeli sığınmacı sayısı 124,019’dur.
Gelişmişlik seviyesi düşük ve kıt kaynaklara sahip Ürdün için sığınmacılar büyük bir ekonomik yük oluşturmuştur. 2011 yılının ardından Ürdün, önceki deneyimlerine dayanarak, uluslararası alanda ekonomik destek çağrılarında bulunmuş, finansal kredi başvuruları yapmış ve çok sayıda ülke ile diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, İran, Körfez İşbirliği Teşkilatı, ABD, Kanada, İngiltere, Rusya, Japonya, AB, IMF ve elbette BM’den özellikle Suriyeli sığınmacılar kapsamında yardım almıştır[24]. Ayrıca Ürdün, kurduğu diplomatik ilişkilerde yalnızca ekonomik yardımlar için değil, aynı zamanda Suriye’de var olan krizin sonlandırılması için de çaba göstermiştir. Suudi Arabistan’ın Güvenlik Konseyi üyeliğini reddetmesi nedeniyle, 07 Aralık 2013 tarihinde yapılan oylama ile 178 ülkenin oyunu alan Ürdün, 2014-2015 dönemi arasında iki yıllığına Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmiş ve 1 Ocak 2014 itibariyle yeni görevine başlamıştır[25]. 2014-2015 yılları içerisinde, Ürdün’ün BM Güvenlik Konseyi Geçici üyeliği, Suriye’deki krizin sonlandırılması adına atacağı adımlar için etkin rol oynamıştır.
Ürdün’de bulunan Suriyeli sığınmacıların sağlık hizmetlerine erişim Ürdün hükümeti ve UNHCR tarafından ücretsiz olarak karşılanmıştır, fakat UNHCR daha çok kamplarda yaşayan Suriyeliler için sağlık hizmetleri sağlamıştır. Kamp dışında yaşayan sığınmacılar için bir kart sistemi uygulanmış ve sağlık hizmeti ücretlerinin bir kısmı UNHCR tarafından ödenmiştir. Artan sığınmacı sayısıyla birlikte meydana gelen ekonomik yükün, Suriyelilerin ücretsiz sağlık hizmetlerine erişimlerinde engel teşkil etmeye başlamasıyla birlikte hükümet, Kasım 2014 itibariyle Suriyelilerin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için belirli miktarda ücret ödemeleri gerektiğini açıklamıştır[26].
Ürdün, toplam 10,182,710 olan nüfusunun yaklaşık % 23’ü sığınmacı olan bir ülkedir[27]. Bunların büyük bir kısmını Afgan ve Suriye uyruklular oluşturmaktadır. Böylesine yoğun sığınmacı nüfusunun ülke için oluşturduğu ekonomik yük ve zaten kıt olan kaynakların gittikçe yetersiz hale gelmesi Ürdün için önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte bu nedenlerden ötürü, Ürdün hükümeti sığınmacıların ülkelerine dönmeleri için adımlar atmaktadır. Özellikle Suriyeli sığınmacılar konusunda Suriye’nin durumu buna çok da elverişli görünmemektedir. Buna karşın Suriye’ye dönüş yapan bir kısım Suriyeli görmek mümkündür[28].
SURİYELİ SIĞINMACILARIN ÜRDÜN ÜZERİNE ETKİLERİ
Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tanımına göre göç (migration), bir kişinin veya bir grup insanın uluslararası bir sınırı geçerek veya bir devlet içinde (süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun ) yer değiştirdiği nüfus hareketleridir. Buna mültecilerin, yerinden edilmiş kişilerin, ekonomik göçmenlerin, aile birleşimi gibi farklı amaçlarla hareket eden kişilerin göçüde dâhildir[29]. Göçe neden olan etmenler ile göç sürecinin izlediği seyir göç edilen yer üzerinde bıraktığı etki üzerinde belirleyici olur. Suriye’den 2011 yılından beri devam eden göç hareketi de ulaştığı ülkeler üzerinde önemli etkiler meydana getirmektedir.
Ürdün, dünyada en fazla Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan 3. ülke konumundadır. Son veriler göz önüne alındığında nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan Suriyeli sığınmacılar, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Ürdün’de de misafir olmaktan çıkmışlardır. Sayıları 700 bine yaklaşan ve kayıtsızlarla birlikte düşünüldüğünde 1 milyonu aşan Suriyeli sığınmacılar, Ürdün için çeşitleri sorunlara neden olmuşlardır. Ürdün, Arap-İsrail ve Irak Savaşları sonrasında ev sahipliği yaptığı Filistinliler ve Iraklılar nedeniyle edindiği tecrübelerle, Suriye kaynaklı göçü yönetme politikalarında, özellikle ekonomik açıdan temkinli olmaya çalışmış ve sığınmacı yükünü aza indirgemeye çalışmıştır. Fakat Suriye’de devam eden durumun son bulmaması, sorunun çözülmesinin önünde büyük bir engel oluşturmuştur.
Suriyeli sığınmacılardan kaynaklanan etkiler, birkaç farklı açıdan ele alınabilir. Öncelikle, incelenmesi gereken etki ekonomik alanda meydana gelen etkidir. Ürdün, kırılgan bir ekonomiye sahip ülke olarak bir anda mevcut nüfusunun %10’u kadar yeni bir nüfusu ağırlamak zorunda kalmıştır. Suriye’de devam eden çatışmaların Ürdün’ün ticari ilişkilerini zedelemesi ve Suriye ile yapılan ticaretler sayesinde elde edilen gelirin de ortadan kalkması, zaten dar olan Ürdün ekonomisinin daha da daralmaya başlaması anlamına gelmiştir. Sanayi üretimi zayıf, su ve petrol gibi doğal kaynakları yetersiz olan ve topraklarının %80’i çöl olan Ürdün’ün sığınmacı yükünü tek başına göğüslemesi mümkün olmadığı için hükümet, hem Batılı ülkelerle hem de bölge ülkeleri ve uluslararası kuruluşlarla iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Ayrıca burada yaşayan Suriyeli sığınmacıların büyük bir kısmının işgücü piyasalarında oluşturduğu olumsuz etki de dikkate alınmalıdır. Ürdün, içinde bulunduğu sığınmacı krizinden kaynaklanan ekonomik etkileri azaltmak adına gerek bölgesel gerekse bölge dışı aktörlerle diplomatik ilişkilerini kullanmıştır.
Bölgesel olarak kurduğu iyi ilişkiler sayesinde sığınmacılar için aldığı yardımlar için örnek olarak, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün’de bulunan resmi sığınmacı kamplarından olan Emirates Jordan Kampı için fon sağladığından bahsedebiliriz[30]. Bu kamp, Ürdün içerisinde bulunan diğer kamplar ile karşılaştırıldığında en iyi koşullara sahip olan sığınmacı kampıdır. Bunun dışında Katar’dan da çok kez ekonomik yardım almıştır[31]. Ürdün, bölge ülkeleriyle içinde bulunduğu iyi ilişkiler sayesinde aynı zamanda, uluslararası alanda destek sahibi olmuştur.
Öte yandan, bölge dışı aktörlerle de kurduğu ilişkiler sayesinde ekonomik yükünü bir parça da olsa rahatlatan Ürdün, özellikle 2014-2015 BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği sayesinde siyasi anlamda da Suriye krizine ilişkin daha belirgin adımlar atmıştır. Bölge dışı aktörler arasında; ABD, Kanada, İngiltere gibi ülkeler yer almıştır[32]. Ayrıca bütün bunların yanı sıra Ürdün’de yaşayan ve kayıt altında olan Suriyeliler için UNHCR göz ardı edilemeyecek miktarda fon sağlamaktadır. Gerek kamp içinde gerekse kamp dışında yaşayan sığınmacılar için yardım sağlamaktadır. Suriyeliler UNHCR’dan ayda 400 JD (Yaklaşık 570 USD) nakit yardımı almaktadır (2014 yılına ait verilerdir). Şehir merkezlerinde yaşayan Suriyeliler için UNHCR tarafından oluşturulmuş 3400 kişilik gezici ekip bulunmaktadır. Bu ekip, sığınmacıların yaşadığı evleri ziyaret etmektedir. Ziyaretler ile hem kontrol yapılmakta hem de Suriyelilerin durumuna ilişkin güncel verilere sahip olunmaktadır. Bu şekilde ihtiyaç listesi de oluşturulabilmektedir[33]. Son 5 yılda UNHCR’ın Ürdün için ayırdığı bütçe, 2 milyar dolar civarındadır[34]. Tüm bu veriler göz önüne alındığında Ürdün’ün sığınmacılar için Türkiye ile kıyaslandığında çok küçük bir miktar harcama yaptığını görebiliriz. Hatta sığınmacılar konusunda yaşadığı krizi fırsata çevirdiği söylenebilir.
Suriyeli sığınmacıların Ürdün üzerinde yarattığı etkiler içerisinde bahsedilmesi gereken bir diğer konu ise güvenlik konusudur. Bölge ülkeleri için genel bir güvenlik sorunu olan terör örgütlerinin yarattığı tehdit elbette Ürdün için de geçerli olmuştur. Burada en önemli nokta, Ürdün’e göç eden sığınmacıların içerisinde kayıtsız bir kesimin olmasıdır. Zira kayıtsız olan bu grup içerisinde terör örgütleriyle bağlantısı bulunan kişilerin olması muhtemeldir. Öte yandan, Suriye’deki iç savaşa katıldığı düşünülen yaklaşık 2000 Ürdün vatandaşının Ürdün’e dönmeye başlaması ile birlikte, bu kişilerden kaynaklanan adli olayların artması, ayrıca Suriyeli sığınmacılardan kaynaklanan adli olaylarda da artış yaşanması, Ürdün’de güvenlik algılamalarında değişiklik meydana getirmiş ve yeni güvenlik yasalarını yürürlüğe koymasına neden olmuştur. Bu yasa, güvenlik güçlerine terörist faaliyet ve eylemlerin önlenebilmesi maksadıyla önemli yetkiler vermiştir[35].
Ürdün’ün Suriyeli sığınmacılar nedeniyle yaşadığı sorunlar arasında diğer ülkelerden farklı olarak ele alınması gereken bir sorun daha bulunmaktadır: Su sorunu. Ürdün, dünyada su kaynakları bakımından sıkıntı çeken üçüncü ülke konumundadır ve bölgeye gerçekleşen göçle birlikte artan nüfus yaşanan su sıkıntısının derinleşmesini tetiklemiştir. Yüzeysel su kaynaklarının yetersizliği, yeraltı su kaynaklarına yönelmeyi zorunlu kılmış ve bu durum artan maliyet nedeniyle ülke ekonomik açıdan da etkilenir hale gelmiştir[36].
Yukarı bahsedilen tüm sorunlar kaçınılmaz şekilde toplumsal alanda da karşılık bulmuştur. Göçün başladığı ilk yıllarda, yerli halk tarafından ılımlı karşılanan Suriyeli sığınmacılar sürecin de uzamasının etkisiyle rahatsız olmaya başlamışlardır. Ekonomik yetersizlikler, su kaynaklarının azlığı ve güvenlik problemleri, zaman zaman protestolara dönüşen halk tepkilerinin artmasına neden olmuştur. Kırılgan bir ülke konumundaki Ürdün’ün ekonomik zayıflığı halkta karşılığını “işsizlik” ve dolayısıyla fakirlik olarak bulmaktadır. Ürdün’ün iş kanunları, sığınmacıların sağlık, eğitim, mühendislik ve teknik meslekler de dahil olmak üzere birçok iş sektöründe çalışmalarını engellemiştir. Bu nedenle Suriyeliler fiziki emek gerektiren işlerde ve düşük ücretler için çalışmaktadır[37]. Suriyelilerin ucuz işgücü olarak görülmesi, işverenleri Suriyeli işçi çalıştırmaya itmiştir. Bu durum ise yerel halkta işsizlik oranlarını artırmaktadır. Bu da Suriyelilerin, Ürdün vatandaşlarının gözünde işlerini ellerinden alan insanlar olarak görülmesi sonucunu doğurmuştur.
SONUÇ
2011 yılından itibaren, Suriye iç savaşı kaynaklı yaşanan ve farklı oranlarda da olsa tüm dünyayı etkisi altına alan sığınmacı krizi, Ürdün üzerinde de etkili olmuştur. Hem geniş kara sınırı olması, hem de kültürel ve etnik sebeplerle tercih sıralamasında üst sıralarda yer alan Ürdün, sığınmacı krizinden ciddi oranda etkilenmiştir. Özellikle su kaynakları bakımından yaşadığı sıkıntılar üzerine fazladan binmiş bir yük olmuştur. Ürdün, ekonomik açıdan meydana gelen etkileri büyük orandan aldığı dış yardımlarla azaltmayı başarmış olsa da farklı alanlarda oluşan olumsuzlukların azaltılması konusunda yetersiz kalmıştır. Toplumsal açıdan doğan huzursuzluk ortamı gün geçtikçe artan bir niteliğe sahiptir. Zira uzayan Suriye iç savaşı süreci Suriyelileri diğer ülkelerde olduğu gibi Ürdün’de de kalıcı bir hale getirmeye başlamıştır. Bütün bu sorunlar bir araya geldiğinde zaten kırılgan bir yapıya sahip olan Ürdün için tehdit oluşturmaktadır. Zira Arap Baharı sürecini hafif geçiren Ürdün’ün hâlihazırda yaşadığı ekonomik ve sığınmacı kaynaklı sorunlar her an yeni bir Arap Baharı ile karşı karşıya kalmasına neden olabilir.
Uzun yıllardır devam etmekte olan sığınmacı krizi; ülkelerin iç ve dış politikalarını, ekonomilerini, toplumlarını ve hatta güvenliklerini derinden sarsan bir sorun yumağıdır. Son günlerde tüm dünyayı içinden çıkılamayacak sorunlar silsilesiyle baş başa bırakan coronavirüs salgını sürecinde arka plana itilmiş olan sığınmacı krizi, salgın sürecinde dahi ele alınması gereken bir kriz niteliğindedir. Gerek sığınmacıların yaşadıkları kamplar bağlamında, gerekse Arapça lehçe farklılığı ve sağlık hizmetlerine erişim bağlamında sorunun derinleşmesi muhtemeldir. Bu durumun uzun vadede büyük bir insani kriz halini almaması için alınması zorunlu olan önlemler bulunmaktadır. Bu önlemler, yalnızca ülkelerin tek tek iç politika kapsamında atması gereken adımları değil aynı zamanda uluslararası arenada alınması gereken önlemleri kapsamaktadır. Krize sığınmacı yoğunluğu yüksek olan ülkeler açısından bakıldığında ise sorumluluk alanlarının genişlemesi ve ilgili kurum ve kuruluşların da iş yükünü artırarak ekonomik açıdan etkiye neden olması, sığınmacı krizinin bir başka boyuta daha evrilmesine yol açmaktadır.
KAYNAKÇA
Akbaş, Zafer, Ürdün 2011, Ortadoğu Yıllığı 2011
Çakır, Nurdan Bozkurt, Suriye’den Göç ve Güvenlik: Türkiye-Ürdün Karşılaştırması, 2017, s.35
Luigi Achilli, Syrian Refugees in Jordan: A Reality Check, Şubat 2015
Murat Yeşiltaş, Burhanettin Duran, Ortadoğu’da Devlet Dışı Silahlı Örgütler, SETA 2018
Özşahin, C., Battır, O. , Arap Baharı Sonrası Ortadoğu Bölgesel Dönüşüm ve Reaksiyonlar, 2019, Hiperyayın
ORSAM, Rapor No:189, Suriye’ye Komşu Ülkelerde Suriyeli Mültecilerin Durumu: Bulgular, Sonuçlar ve Öneriler, Nisan 2014
Oruç, Haydar, Ürdün 2014, Ortadoğu Yıllığı 2014, 2014
Yıldırım, Bilal, Ürdün 2013, Ortadoğu Yıllığı 2013
Richard Perruchoud , Jillyanne Redpath, Uluslararası Göç Hukuku, Göç Terimleri Sözlüğü
İNTERNET ERİŞİM
https://data2.unhcr.org/en/situations/syria, Erişim Tarihi; 05.04.2020
https://data2.unhcr.org/en/situations/syria/location/36, Erişim Tarihi: 05.04.2020
http://www.ydh.com.tr/HD9580_urdun-suriyeye-yaptirim-konusunda-yan-cizdi.html, Erişim Tarihi: 05.04.2020
ABD’den Ürdün’e 6 milyar dolarlık yardım, https://www.iha.com.tr/haber-abdden-urdune-6-milyar-dolarlik-yardim-710856/, Erişim Tarihi: 07.04.2020
Canada ‘proud’ of supporting Jordan in refugee crisis — PM, http://www.jordantimes.com/news/local/canada-proud%E2%80%99-supporting-jordan-refugee-crisis-%E2%80%94-pm, Erişim Tarihi: 07.04.2020
Esad Çağrı Yaptı, Ürdün’deki 28 Bin Suriyeli Ülkesine Döndü, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/urdunden-28-bin-suriyeli-ulkesine-dondu/1329430, Erişim Tarihi: 07.04.2020
Global Focus Jordan, http://reporting.unhcr.org/jordan, Erişim Tarihi: 07.04.2020
Jordan: Economic Inclusion of Syrian Refugees (January 2020), https://reliefweb.int/report/jordan/jordan-economic-inclusion-syrian-refugees-january-2020, Erişim Tarihi: 07.04.2020
İşkence ve Diğer Zalimane Gayri İnsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Taraf Olan Ülkeler; https://tbinternet.ohchr.org/_layouts/15/TreatyBodyExternal/Countries.aspx, Erişim Tarihi: 07.04.2020
It is not enough to wait for conflict to end, https://www.jordantimes.com/opinion/ferid-belhaj/it-not-enough-wait-conflict-end , Erişim Tarihi: 07.04.2020
Jordan elected to serve on UN Security Council, https://news.un.org/en/story/2013/12/457222, Erişim Tarihi; 07.04.2020
Jordan downplays expulsion of Syria’s ambassador, (27.05.2014), https://gulfnews.com/world/mena/jordan-downplays-expulsion-of-syrias-ambassador-1.1339465, Erişim Tarihi: 05.04.2020
Jordan, Qatar businessmen discuss further cooperation, http://www.jordantimes.com/news/local/jordan-qatar-businessmen-discuss-further-cooperation, Erişim Tarihi: 07.04.2020
The UAE is Providing Significant Support to Help the Syrian People, https://www.uae-embassy.org/, Erişim Tarihi: 07.04.2020
United Nations Treaty Collection https://web.archive.org/web/20121114081432/http://treaties.un.org/Pages/ViewDetailsII.aspx?&src=UNTSONLINE&mtdsg_no=V~2&chapter=5&Temp=mtdsg2&lang=en, Erişim Tarihi: 07.04.2020
United Nation Treaty Body Country Database, https://tbinternet.ohchr.org/_layouts/15/TreatyBodyExternal/Countries.aspx Erişim Tarihi: 07.04.2020
Ürdünlü pilot IŞİD’e esir düştü, (25.12.2014), https://www.milliyet.com.tr/dunya/urdunlu-pilot-isid-e-esir-dustu-1989488
Ürdün’den IŞİD’e ağır saldırı, (09.02.2015), https://tr.euronews.com/2015/02/09/urdun-den-isid-e-agir-saldiri,Erişim Tarihi: 07.04.2020
Ürdün askerlerine bombalı saldırı: En az 6 ölü, (21.06.2016) Erişim Tarihi: 07.04.2020
https://www.worldometers.info/world-population/jordan-population/, Erişim Tarihi: 07.04.2020
Ürdün, yardım almazsa artık daha fazla mülteci kabul etmeyecek (02.02.2016), https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160202_urdun_krali_roportaj Erişim Tarihi: 07.04.2020
Ürdün: Kapılarımızı Suriyeli Sığınmacılara Açmayacağız, https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201806301034085385-urdun-kapilarimizi-suriyeli-siginmacilara-acmayacagiz/, (30.06.2018), Erişim Tarihi: 07.04.2020
Ürdün’deki Suriyeliler ülkelerine gönderiliyor, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/urdundeki-suriyeliler-ulkelerine-gonderiliyor-245047h.htm, Erişim Tarihi: 07.04.2020
Ürdün’deki Suriyeliler ülkelerine gönderiliyor, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/urdundeki-suriyeliler-ulkelerine-gonderiliyor-245047h.htm, Erişim Tarihi: 07.04.2020
Worldometter, Jordan Population, https://www.worldometers.info/world-population/jordan-population/, Erişim Tarihi: 07.04.2020
Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Suriye Krizinin Kronolojisi, https://www.21yyte.org/tr/merkezler/suriye-krizinin-kronolojisi, Erişim Tarihi 05.04.2020
$7.3b Jordan Response Plan endorsed, http://www.jordantimes.com/news/local/73b-jordan-response-plan-endorsed Erişim Tarihi: 07.04.2020
[1] https://data2.unhcr.org/en/situations/syria, Erişim Tarihi; 05.04.2020
[2] Akbaş, Zafer, Ürdün 2011, Ortadoğu Yıllığı 2011, ss. 305
[3] Özşahin, C., Battır, O. , Arap Baharı Sonrası Ortadoğu Bölgesel Dönüşüm ve Reaksiyonlar, 2019, Hiperyayın, s. 185
[4] 2011 yılı içerisinde Ürdün’de üç kez başbakan ve hükümet değişimi yapılmıştır.
[5] http://www.ydh.com.tr/HD9580_urdun-suriyeye-yaptirim-konusunda-yan-cizdi.html, Erişim Tarihi: 05.04.2020
[6] https://data2.unhcr.org/en/situations/syria/location/36, Erişim Tarihi: 05.04.2020
[7] Suriye Krizinin Kronolojisi, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, https://www.21yyte.org/tr/merkezler/suriye-krizinin-kronolojisi, Erişim Tarihi 05.04.2020
[8]Jordan downplays expulsion of Syria’s ambassador, (27.05.2014), https://gulfnews.com/world/mena/jordan-downplays-expulsion-of-syrias-ambassador-1.1339465, Erişim Tarihi: 05.04.2020
[9] Murat Yeşiltaş, Burhanettin Duran, Ortadoğu’da Devlet Dışı Silahlı Örgütler, SETA 2018, s.224
[10] Ürdünlü pilot IŞİD’e esir düştü, (25.12.2014), https://www.milliyet.com.tr/dunya/urdunlu-pilot-isid-e-esir-dustu-1989488; Ürdün’den IŞİD’e ağır saldırı, (09.02.2015), https://tr.euronews.com/2015/02/09/urdun-den-isid-e-agir-saldiri; Ürdün askerlerine bombalı saldırı: En az 6 ölü, (21.06.2016) Erişim Tarihi: 07.04.2020
[11] https://www.worldometers.info/world-population/jordan-population/, Erişim Tarihi: 07.04.2020
[12] ORSAM, Rapor No:189, Suriye’ye Komşu Ülkelerde Suriyeli Mültecilerin Durumu: Bulgular, Sonuçlar ve Öneriler, Nisan 2014, ss. 20
[13] Luigi Achilli, Syrian Refugees in Jordan: A Reality Check, Şubat 2015, s. 6
[14]Ürdün, yardım almazsa artık daha fazla mülteci kabul etmeyecek, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160202_urdun_krali_roportaj, (02.02.2016); Ürdün: Kapılarımızı Suriyeli Sığınmacılara Açmayacağız, https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201806301034085385-urdun-kapilarimizi-suriyeli-siginmacilara-acmayacagiz/, (30.06.2018), Erişim Tarihi: 07.04.2020
[15]Achilli, a.g.e, s. 3
[16] United Nation Treaty Collection, https://web.archive.org/web/20121114081432/http://treaties.un.org/Pages/ViewDetailsII.aspx?&src=UNTSONLINE&mtdsg_no=V~2&chapter=5&Temp=mtdsg2&lang=en, Erişim Tarihi: 07.04.2020
[17]İşkence ve Diğer Zalimane Gayri İnsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Taraf Olan Ülkeler; https://tbinternet.ohchr.org/_layouts/15/TreatyBodyExternal/Countries.aspx, Erişim Tarihi: 07.04.2020
[18] ORSAM, a.g.e., ss. 23
[19] Yıldırım, Bilal, Ürdün 2013, Ortadoğu Yıllığı 2013, ss.228-229
[20] Yıldırım, a.g.e., ss. 231
[21] Yıldırım, a.g.e., s. 237
[22] Achilli, a.g.e, s. 4
[23] ORSAM, Rapor No 198, s. 24
[24] Yıldırım, a.g.e.; Akbaş, a.g.e., It is not enough to wait for conflict to end, https://www.jordantimes.com/opinion/ferid-belhaj/it-not-enough-wait-conflict-end , Erişim Tarihi: 07.04.2020
[25] Jordan elected to serve on UN Security Council, https://news.un.org/en/story/2013/12/457222, Erişim Tarihi; 07.04.2020
[26] Çakır, Nurdan Bozkurt, Suriye’den Göç ve Güvenlik: Türkiye-Ürdün Karşılaştırması, 2017, s.35
[27] Worldometter, Jordan Population, https://www.worldometers.info/world-population/jordan-population/, Erişim Tarihi: 07.04.2020
[28]Esad Çağrı Yaptı, Ürdün’deki 28 Bin Suriyeli Ülkesine Döndü, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/urdunden-28-bin-suriyeli-ulkesine-dondu/1329430, Erişim Tarihi: 07.04.2020; Ürdün’deki Suriyeliler ülkelerine gönderiliyor, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/urdundeki-suriyeliler-ulkelerine-gonderiliyor-245047h.htm, Erişim Tarihi: 07.04.2020
[29] Richard Perruchoud , Jillyanne Redpath, Uluslararası Göç Hukuku, Göç Terimleri Sözlüğü, s. 35-36, https://publications.iom.int/system/files/pdf/iml31_turkish_2ndedition.pdf, Erişim Tarihi: 07.04.2020
[30] The UAE is Providing Significant Support to Help the Syrian People, https://www.uae-embassy.org/, Erişim Tarihi: 07.04.2020
[31] Jordan, Qatar businessmen discuss further cooperation, http://www.jordantimes.com/news/local/jordan-qatar-businessmen-discuss-further-cooperation; $7.3b Jordan Response Plan endorsed, http://www.jordantimes.com/news/local/73b-jordan-response-plan-endorsed Erişim Tarihi: 07.04.2020
[32] ABD’den Ürdün’e 6 milyar dolarlık yardım, https://www.iha.com.tr/haber-abdden-urdune-6-milyar-dolarlik-yardim-710856/; Canada ‘proud’ of supporting Jordan in refugee crisis — PM, http://www.jordantimes.com/news/local/canada-proud%E2%80%99-supporting-jordan-refugee-crisis-%E2%80%94-pm, Erişim Tarihi: 07.04.2020
[33] ORSAM, Rapor No:189, s. 24
[34] Global Focus Jordan, http://reporting.unhcr.org/jordan, Erişim Tarihi: 07.04.2020
[35] Oruç, Haydar, Ürdün 2014, Ortadoğu Yıllığı 2014, 2014, s. 201
[36] ORSAM, Rapor No:189, s. 31
[37] Jordan: Economic Inclusion of Syrian Refugees (January 2020), https://reliefweb.int/report/jordan/jordan-economic-inclusion-syrian-refugees-january-2020, Erişim Tarihi: 07.04.2020
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...